İslam Hukukunda Kız Çocuğunun Mirastaki Payının Cinsiyet İle Temellendirilmesine Analitik Bir Bakış
Autor: | İbrahim Yılmaz |
---|---|
Jazyk: | English<br />Turkish |
Rok vydání: | 2018 |
Předmět: | |
Zdroj: | Cumhuriyet İlahiyat Dergisi, Vol 22, Iss 1, Pp 347-376 (2018) |
Druh dokumentu: | article |
ISSN: | 2528-9861 2528-987X |
DOI: | 10.18505/cuid.404670 |
Popis: | İslam miras hukukunun temel karakteristiği, mirasın taksiminde prensip olarak erkek ve kız çocukları arasında ikiye-bir oranının benimsenmiş olmasıdır. İslam miras hukukunda erkek çocuğun payının kız çocuğun payının iki misli olmasının temel gerekçesi ise; yaratılış ve cinsiyete dayalı İslam’da kadına verilen “değer” ile ilgili olmayıp, aksine İslam’ın öngörmüş olduğu aile ve toplum yapısında, erkeğin ve kadının üstlenmiş olduğu rol ve mali yükümlülüklerle, yani “sosyo-ekonomik yapı/olgu” ile ilgili gerçekliklerdir. Nitekim bu gerekçelerden hareketle İslam hukukunda mirasın taksiminde, ihtiyaç ilkesi esas alınmış ve eşler arasındaki nimet-külfet dengesine uygun âdilâne bir düzenleme yapılmıştır. Klasik bazı tefsir kitaplarında ise kadın ve erkeğin hak ve sorumluluklarından bahseden; “…erkeklerin kadınlar üzerinde bir derece fazla (hakkı) vardır” (el-Bakara 2/228) âyetinde geçen “derece” ve erkek ve kız çocukların mirastaki paylarından bahseden “…erkeğin mirastaki payı, iki kadının payı kadardır (erkek çocuğun mirastaki payı, kız çocuğunun payının iki mislidir)” (en-Nisa 4/11) âyetinde geçen “li’z-zekeri mislü hazzı’l-ünseyeyn” kavramları; bu âyetlerin sevk ediliş amacı ve sosyo-ekonomik bağlamları (sosyal olgu) göz ardı edilerek kadının/kız çocuğunun cinsiyeti ile ilişkilendirilmiştir. Bunun sonucunda ise İslam hukukunda erkek çocuğunun mirastaki payının kız çocuğunun payının iki misli olması, ontolojik (varoluşsal/yaratılış) olarak “erkeğin kadından daha üstün olduğu” şeklindeki bir gerekçe ile temellendirilmek istenmiştir. Bu çalışmada, günümüzde kız çocuğunu mirastan mahrum etmenin sosyo-ekonomik ve tarihi-kültürel arka planına da ışık tutan “derece” ve “li’z-zekeri mislü hazzı’l-ünseyeyn” kavramları ekseninde bazı klasik tefsirlerde yapılan yorumların analitik bir değerlendirilmesi yapılacaktır.Özet: Kişinin cinsiyetini belirleme imkânı olmadığı gibi böyle bir imkân sahip olması da aklen mümkün değildir. -Günümüzde tıbben müdahale imkânı olmakla birlikte- cinsiyet, irademiz dışında Yüce Yaratıcının takdiri ile belirlenmektedir. Nitekim Kur’ân’da, “Göklerin ve yerin mülkü (hükümranlığı) Allah’ındır. O, dilediğini yaratır. Dilediğine kız çocukları, dilediğine erkek çocukları verir.” (eş-Şûrâ 42/49) denilmektedir. İnsanın biyolojik cinsiyetinin yanında bir de toplumsal cinsiyeti vardır. Nitekim “cinsiyet” terimi, biyolojik olarak kadın veya erkek olmayı ifade ederken, “toplumsal cinsiyet” terimi, kadın veya erkeğin toplumsal ve kültürel kimliğini veya tarihi süreç içerisinde oluşan toplumsal rollerini ifade etmektedir. Buna göre (normal şartlarda önceden) biyolojik cinsiyeti belirlemek mümkün olmamakla birlikte, toplumsal cinsiyeti belirlemek bireylerin ve toplumların kültürel iradesi ile şekillenmektedir. Nitekim toplumsal cinsiyet, toplumların din, örf-adet ve kültürlerine göre şekillenmekte ve zamana, kültüre, aile yapısına göre farklılıklar arz etmektedir. Bu bağlamda İslam öncesi Arap toplumunda da kız çocuğunun veya kadının toplumsal cinsiyeti cahiliye örf-âdetine ve kültürüne göre şekillenmiştir. Nitekim cahiliye döneminde kız çocuğunun/kadının, toplumsal cinsiyet açısından ezildiği, miras başta olmak üzere birçok sosyal ve ekonomik haktan mahrum edildiği bilinen bir gerçektir. Kur’ân, cahiliye döneminde ikinci sınıf insan muamelesi gören, kendisinden utanılan ve diri diri toprağa gömülen kız çocuğunu bir insan olarak erkekle aynı mertebeye getirmiştir. Bu bağlamda o günün toplumsal yapısı ve sosyal şartları doğrultusunda her alanda olduğu gibi miras hukuku alanında da Kur’ân ve sünnette bir takım düzenlemeler yapılmış, mirasın taksim ve intikali dînî ve hukûkî bir takım kurallara bağlanarak kız ve erkek çocukların mirastan alacakları paylar nasslarla (ayet ve hadislerle) tespit edilmiştir. Bununla birlikte İslam miras hukukunda, İslam’ın kabul etmiş olduğu aile ve toplum yapısının bir gereği olarak miras taksiminde prensip olarak erkek ve kız çocukları arasında “ikiye-bir” oranı benimsenmiştir. Nitekim bu hususta Kur’ân’da; “Allah size çocuklarınız hakkında erkeğe, kadının payının iki misli (mirastan pay) vermenizi tavsiye eder (emreder)” (en-Nisa 4/11) denilmektedir. İslam hukukunun, erkek ve kız çocukları arasında prensip olarak getirmiş olduğu; “erkek çocuğunun mirastaki payının kız çocuğunun payının iki misli olması” şeklindeki düzenleme şekil açısından bir eşitsizlik olarak görünmekle birlikte, İslam’ın öngörmüş olduğu aile düzeni ve toplumsal yapı içerisinde bu düzenleme Müslüman toplumlar tarafından bir haksızlık ve adaletsizlik olarak görülmemiştir. Çünkü İslam aile hukukunda erkek, evlendikten sonra ailenin nafakasını/geçimini temin etmekle yükümlü olduğu gibi evlenirken karısına mehir vermekle de yükümlüdür. İslam miras hukukunda, kadın ve erkeğin aile ve toplumda üstlenmiş olduğu sorumluluktan hareketle “ihtiyaç ilkesi” esas alınmış ve “hukukta eşitlik, huzûzda/paylarda ihtiyaç” ilkesinden hareketle hakkaniyetli bir taksim yapılmıştır. Dolayısıyla ihtiyacı olmayana hiç vermemek, ihtiyacı az olana az, çok olana da çok vermek eşitlik ilkesine aykırı gibi olsa da hakkaniyet ve (dağıtıcı) adalet ilkesinin bir gereği olmaktadır. Nitekim “hukukta eşitlik, paylarda ihtiyaç” ilkesinden hareketle hukuk, insanların ehliyetlerine göre tanzim edilirken, mal ve servet paylaşımı insanların ihtiyaçlarına göre taksim edilmektedir. Bu bağlamda İslam miras hukukunda da ihtiyaç, hakkaniyet ve (dağıtıcı) adalet esasına dayalı adilâne bir taksim yapılmıştır. Nitekim İslam’ı seçen (mühtedi) Fransız düşünür Roger Garaudy (1913-2012) Kur’ân’da erkek çocuğunun payının kız çocuğunun payının iki misli olması ile ilgili şu değerlendirmeyi yapmaktadır:“Arap toplumunda, ailenin ve anne babanın bakımı ile ilgili bütün yükümlülüklerin ve bugün adına “sosyal güvenlik” dediğimiz bütün hususların, kocanın omuzlarına bindirilmiş olduğu dikkate alındığında, mirasta erkek çocuğunun payının, kızınkinin iki katı olması gerekir.”Garaudy’nin de ifade ettiği gibi İslam miras hukukunda kadın ve erkeğin miras hisselerindeki farklılık, hukuki bir ayrımcılık/eşitsizlik değil, kadın ve erkeğin aile ve toplumda üstlenmiş olduğu rol ve sorumluluğa dayalı ihtiyaçtan kaynaklanan bir taksim şekli olmaktadır. Şu halde İslam miras hukukunda, erkek çocuğunun mirastaki payının kız çocuğunun payının iki misli olmasının temel gerekçesi; sosyal ve ekonomik sebepler olup bunları şu şekilde sıralamak mümkündür;1) İslam hukukuna göre kadın, ekonomik olarak kendi geçimini sağlamakla yükümlü değildir. Kadının ekonomik sorumluluğu evlenmeden önce babasına veya erkek kardeşlerine, evlendikten sonra ise kocasına aittir. 2) Kadın evlendiğinde kendisinin veya diğer aile fertlerinin geçiminden sorumlu değildir. Erkek ise hem kendisinin, hem eşinin, hem de çocuklarının geçimini sağlamakla yükümlüdür.3) Evlenirken erkek kadına mehir vermekle yükümlüdür. Kadının ise böyle bir sorumluluğu yoktur.Yukarıdaki açıklamalardan da anlaşılacağı üzere İslam miras hukukunda, erkek çocuğunun mirastaki payının kız çocuğunun payının iki misli olmasının temel gerekçesi; ontolojik olarak yaratılış ve cinsiyete dayalı İslam’da kadına (kız çocuğuna) verilen “değer” ile ilgili değildir. Aksine, İslam’ın öngörmüş olduğu aile ve toplum yapısında, erkeğin ve kadının üstlenmiş olduğu rol ve mali yükümlülüklerle, yani “sosyo-ekonomik yapı/olgu” ile ilgili reel gerçekliklerdir. Klasik tefsir kitaplarındaki bazı yorumlarda ise kadın ve erkeğin hak ve sorumluluklarından bahseden; “…erkeklerin kadınlar üzerinde bir derece fazla (hakkı) vardır” (el-Bakara 2/228) âyetinde geçen “derece” ve erkek ve kız çocukların mirastaki paylarından bahseden “…erkeğin mirastaki payı, iki kadının/kız çocuğunun payı kadardır” (en-Nisa 4/11) âyetinde geçen “li’z-zekeri mislü hazzı’l-ünseyeyn” kavramları, bu âyetlerin sevk ediliş amacı ve sosyo-ekonomik bağlamları (sosyal olgu) göz ardı edilerek ontolojik (varoluşsal/yaratılış) olarak kadının/kız çocuğunun cinsiyeti ile ilişkilendirilmiştir. Bu yorumların sonucunda ise İslam hukukunda prensip olarak erkek çocuğun mirastaki payının kız çocuğunun payının iki misli olması, ontolojik olarak “erkeğin kadından daha üstün olduğu” şeklindeki bir gerekçe ile temellendirilmek istenmiştir. Bu çalışmada, Kur’an’da ilgili âyetlerde geçen “derece” ve “li’z-zekeri mislü hazzı’l-ünseyeyn” kavramları ekseninde dönemin hâkim kültürü doğrultusunda kadının mirastaki payını cinsiyet ile temellendiren bazı klasik tefsirlerdeki yorumlar üzerinde durulacaktır. |
Databáze: | Directory of Open Access Journals |
Externí odkaz: |