Eş‘arî ve Şâfiî Bir Âlim Olarak İlkiyâ el-Herrâsî ve Ahkâmü’l-Kur’ân Adlı Eserinin Kelâmî Boyutu

Autor: Ahmet Çelik
Jazyk: English<br />Turkish
Rok vydání: 2017
Předmět:
Zdroj: Cumhuriyet İlahiyat Dergisi, Vol 21, Iss 1, Pp 489-512 (2017)
Druh dokumentu: article
ISSN: 2528-9861
2528-987X
DOI: 10.18505/cuid.306390
Popis: Mezhepleri amelî ve itikadî olarak ikiye ayıran yapının temelinde bazı kategorik bakış açıları bulunmaktadır. Bu kategoriler içerisinde öne çıkan gruplardan biri de Eş‘arî-Şâfiî yapıdır. Bu ikilinin anlaşılması için bu yapıyı besleyen kaynak ve âlimlerin anlaşılması gereklidir. Biz bu makalede yöntem olarak bir örneklem belirledik ve İlkiyâ el-Herrâsi’yi Eş‘arî-Şâfiî mezhepleri ekseninde ama daha çok onun Eş‘arî anlayışını gözeterek incelemeye çalıştık. Hayatına dair izlenimlerde de bulunduğumuz bu çalışmada Herrâsî’nin usûle ve kelâma dair bazı değerlendirmelerini vererek hem bulunduğu çağın hem de o çağdaki Eş‘arî-Şâfiî yapının anlaşılmasına yöntemsel bir katkı yapmayı amaçladık. Herrâsî’ye dair verdiğimiz örnekleri, geneli yansıtan usûl ve kelâmın ana unsurlarını yansıtan ulûhiyet – nübüvvet eksenli olarak belirledik. Böylece Herrâsî’nin kelâm tarihindeki yerinin belirginleşmesini; ayrıca devrinde olgunlaşmaya başlayan kelâmın müteahhirûn döneminin temelleri hakkında bir fikir vermeyi hedefledik. Kelâm ilminde, ehl-i sünnetin ilk temsilci ekolü olarak Eş‘arîlik benimsenmiştir. Eş‘arîliğin kurucusu Ebü’l-Hasen el- Eş‘arî olsa da mezhep onun ardından kuvvetli değişimler geçirmiştir. Kurucusundan sonraki etkin mütekellimler, bu mezhebin gidişatında aktif rol oynamışlardır. Özellikle bunlar içerisinde Cüveynî (ö. 478/1085) ve talebesi Gazzalî (ö. 505/1111) önemli iki isimdir. Kelâma mantığı sokması ve felsefecileri eleştirerek kelâm ilmine yeni bir yön vermesiyle etkili olduğundan özellikle Gazzâlî hakkında birçok çalışma yapılmıştır. Ancak Gazzâlî devrinin tek âlimi olmadığı gibi hocası Cüveynî’nin de tek öğrencisi değildir. İlkiyâ el-Herrâsî de hem Cüveynî’nin kendisinden övgüyle bahsettiği bir isim olması hem de Gazzâlî gibi devrinin önemli bir üniversite hocası olmasından dolayı dikkat çekicidir. Herrâsî hakkında dikkat çekici olan ilk nokta onun koyu bir Şâfiî izleyicisi olmasıdır. Tabakat kitaplarında verilen eserlerinin hepsi günümüzde bulunmasa da onun Ahkâmü’l-Kur’ân isimli eseri, yazıldığı ilk zamandan beri ilgililerine önemli bir müracaat kaynağı olmuştur. Aslında Ahkâmü’l-Kur’ân bir tefsir türü örneğidir; konulu tefsir türünden bir çalışma kabul edilebilir. Bu türden eserler, Kur’an-ı Kerîm’de bahsolunan ahkâmı açıklamak amacıyla yazılmışlardır. Ancak burada oluşan yanlış bir yargı, ahkâm tefsirlerinin sadece ibadet ve muâmelâtla ilgili olduğudur. Oysa ahkâm tefsirleri okuyucusuna, yazarının itikadî yönelimlerini de göstermektedir. Herrâsî’nin Ahkâmü’l-Kur’ân’ında bu durum kendini açıkça gösterir. Onun amelî olarak Şâfiî mezhebini desteklemekle birlikte itikadî olarak yaptığı te’viller, devrinin Eş‘arî - Şâfiî birlikteliğinde olmaktadır. Bu ise devrinde kurulmak istenen dini yapının tipik bir örneği olmaktadır. İlkiya el-Herrâsî, Abbasî devletinin zayıflayıp Selçuklulara boyun eğdiği bir devirde Nizâmiye medreselerinde hoca olarak çalışan bir isimdir. Selçuklular bu dönemde mezhepler arası çatışmalarla uğraşmıştır. Özellikle Şiî ve Bâtınî akımlar devleti tehdit eden bir yapı arzetmiştir. Buna karşı Selçuklular askeri önlemlerin yanı sıra Sünnî anlayışı ilmen temsil edecek bir kurum da inşa etmişlerdir: Nizâmiye Medreseleri. Bu medreselerde devrin en önemli hocaları, ehl-i sünnet inancını yerleştirmek için gayret sarfetmişlerdir. Vezir Nizâmülmülk, kendisinden önce devlette yaygın olan itikadî ve amelî çatışmaları; özellikle de Eş‘arîliğe karşı girişilen mihne benzeri bir olayın oluşmasını engellemek için bu medreseleri aktif hale getirmiştir. Bu yapı içerisinde Herrâsî’nin Ahkâmü’l-Kur’ân’ında geliştirdiği bakış açısı hem devrine ışık tutmakta hem de İslamî ilimlerin devrine kadar oluşmuş metodolojisi hakkında fikir vermektedir. Herrâsî’nin Ahkâmü’l-Kur’ân’ında kendi metodolojisi çeşitli şekillerde açığa çıkmaktadır. Mendubu değerlendirirken onun mecazî bir emir olduğu; dolayısıyla terkinde bir ikâb bulunmadığını söylemiştir. Bu görüşü Hanefîler’in sünnet çizgisiyle paralellik arzetmektedir. Sünnet ekseninde, âmm lafzın peygamberin fiili ile tahsis edilebileceği düşüncesindedir. Ama âmm lafzın kıyas ile tahsisi konusunda olumlu ya da olumsuz herhangi bir görüş belirtmekten (tevakkuf) kaçınmıştır. Herrâsî’nin ilim anlayışında mütevâtir sünnet Kur’an’ı neshedebilecek ağırlıktadır. Ancak kıyas ile böyle bir neshi yapmak mümkün değildir. Herrâsî neshi değerlendirirken, onu tahsisten ayrı tutmuş ve şâri‘nin nasslarda geçen önceki hükmünü değiştirebileceğini söylemiştir. Herrâsî’nin Sakīfe olayını ele alırken kullandığı usûl kaidesi, yine onun Eş‘arî istidlâlinde dikkat çekicidir. “İmamlar Kureyştendir” hadisini zikrederek burada imamlar kelimesindeki lam-ı tarifin istiğrag yani genellik ifade edip mücmel olduğu fikrindedir. Hz. Ebû Bekir bu yüzden, kendilerine bu hadisi söyleyince Ensar ona karşı çıkmamıştır. Bütün bu örnekler onun akla ve nakle verdiği önemi ve dengeyi göstermektedir. Umûmü’l-Belvâ konusunda haber-i vâhidin delil olduğunu düşünen Herrâsî, bu tür hadislerin zan ifade ettiğinden itikatta delil olarak kullanılamayacağını düşünmektedir. Bu şekilde hadislerin değerlendirmesine dair bazı örnekler bulduğumuz Herrâsî, rivayetleri değerlendirmede itikadî bir kabul ortaya koyarak fâsık kimselerin hadislerinin kabul edilebileceğini söylemiştir. Ancak bu râvinin hadis şartlarını taşıması açısındandır. Yoksa fâsığın sözüyle amel edilmemesi gerekir. Âlimlerin devirlerinde yaptıkları bir icmâın sonraki devirde bozulması söz konusu olamaz. Herrâsî’nin bütün bu usûle dair değerlendirmeleri, devrine kadar oluşan mezhebî yapının artık temellendirilmeye çalışıldığını göstermektedir. Eş‘arî ve Şâfiî usûlünde Gazzâlî’nin ismi çokça zikredilse de Herrâsî’nin de, tıpkı Gazzâlî gibi sistematik şekilde usûl konularında fikir sahibi olduğu görülmektedir. Herrâsî’nin usûl konuları dışında birçok kelâmî meseleyi Eş‘arî sistematiğinde Ahkâmü’l-Kur’ân’ın da işlediği görülür. Hudûs delili etrafında Allah’ın varlığına ve birliğine dair birçok kelâmî değerlendirme yapmaktadır. Allah Kur’an’da insana, âleme bakarak düşünmesini ve istidlâlde bulunmasını emretmiştir. Bu ise nasslara aklî veçheden yaklaşmamak söyleminin yani Selefî söylemin geçersizliğine işaret etmektedir. Hudûs delilinde en önemli temel ona göre cevher ve arazların hâdisliğidir. Herhangi bir nesne ya da olayın hâdisliğini insan bir kere anladığında diğer tüm şeylerin hâdisliği de kendiliğinden açığa çıkar. Allah, bu dünyaya sürekli bir yaratıcı olarak faal şekilde müdahale etmektedir. Ayrıca teselsül de imkânsızdır. Dolayısıyla filozofların iddia ettiği gibi evrene müdahale etmeyen bir Tanrı anlayışı söz konusu olamaz. Herrâsî’nin kelâmî anlayışını dillendirdiği örneklerde rızka bakışı orijinal bir görünüm arzetmektedir. Allah insanların rızıklarını verendir ama bunu bir seferde toplu olarak vermemiştir. Bunu insanların çalışmalarına bağlamıştır. Böylece insan çalıştığı zaman emeğinin karşılığını aldığını görür. Bu ise insanın aklında “iyi işler iyi sonuçlara yol açar” fikrini doğurur. İnsan bu aklî çıkarımla dünyadaki iyi işlerin ahirette iyi sonuçlara götüreceğini kavrar. Herrâsî’nin bu değerlendirmesi sosyolojik bir te’vil örneğidir. Herrâsî’nin Ahkâmü’l-Kur’ân’ında, zikrettiğimiz bu görüşler dışında daha birçok kelâmî değerlendirme söz konusudur. Bu görüşlerin Eş‘arî ve Şâfiî çizgideki yeri belirgin olsa da Herrâsî’nin bulunduğu çağ açısından önemli bir mütekkellim olduğu gözden kaçırılmamalıdır.
Databáze: Directory of Open Access Journals