Popis: |
Osmanlılar, İbnü’l-Arabî’nin (ö. 638/1240) düşüncelerine ve kitaplarına büyük ilgi göstermiştir. Osmanlı padişahları da, devletlerinin kuruluşunu İbnü’l-Arabî'ye nispet eden rivayetlere değer vermiş ve onun fikirlerini desteklemiştir. Osmanlı’da kurulan medreselerin başında olan kişilerin, ilk dönem şeyhülislam ve kadıların İbnü’l-Arabî'nin fikirlerini yayma çabaları dikkat çekmektedir. Bu durum, İbnü’l-Arabî'nin Osmanlı toplumunda nazarî tasavvuf ekolünün sembolü haline gelmesine neden olmuştur. Şam toplumu ise genelde Osmanlı ile karşılaşmadan önce İbnü’l-Arabî’ye ve eserlerine az ilgi göstermekteydi. Şam’ın Osmanlı yönetimine girmesinden sonra ise bölgede İbnü’l-Arabî’ye ilgi artmıştır. Osmanlı valileri ve kadıların İbnü’l-Arabî'nin kabrini ziyaret etmeyi gelenek haline getirmeleriyle daha da belirgin hale gelmiştir. Halk arasında da İbnü’l-Arabî’nin velayetine inanılarak büyük bir hürmet görmüştür. Bu gelişmeler Şam’da İbnü’l-Arabî’nin fikirlerinin yayılmaması açısından önem arz etmekdedir. Osmanlı döneminde, özellikle on altıncı yüzyılda İbn Kemal Paşa'nın desteğiyle İbnü’l-Arabî'ye olan ilgi artmıştır. On yedinci yüzyılda da bu ilgi devam etmiştir. Abdulganî en-Nablusî, on sekizinci yüzyılda İbnü’l-Arabî ekolünün önde gelen ismi olmuştur. On dokuzuncu yüzyılda, Emir Abdülkâdir el-Cezâirî'nin çabalarıyla İbnü’l-Arabî ekolüne mensup sufi ve âlimler çoğalmıştır. Bu dönemde İbnü’l-Arabî'nin evrâdı ve şerhleri de önem kazanmıştır. Şam ulemasından birçok kişi, özellikle Bahâüddin b. Abdülganî el-Baytar ve Muhammed Emin b. Muhammed Süveyd gibi şahsiyetler, İbnü’l-Arabî'nin eserlerini düzenli bir şekilde okumuş ve öğrencilere okutmuştur. Şam'da İbnü’l-Arabî'ye olan ilgi ve saygı, genel tasavvufî çizgi içinde amelî tasavvufa ağırlık verilmesine rağmen, nazarî tasavvufa yönelik bir eğilim göstermiştir. Şam toplumunda tarih boyunca İbnü’l-Arabî'nin şahsiyeti özel bir konum kazanmıştır. Onun için Şeyhu’l-Ekber gibi lakapların yaygınlaşması bunun göstergesi olmuştur. Âlimler ve mutasavvıflar İbnü’l-Arabî'nin öğretilerine büyük değer vermiş, özellikle baş eseri Fusûs’a önemli şerhler yazılmıştır. İbnü’l-Arabî'ye yönelik eleştiriler ve tartışmalar da yaşanmıştır. Özellikle Fusûsu'l-Hikem kitabındaki görüşleri bazı âlimler tarafından eleştirilmiş ve hatta tekfir edilmiştir. Ancak Osmanlı Devleti'nin resmi tutumu, İbnü’l-Arabî'ye destek vermek ve eleştirilere karşı çıkmak şeklinde olmuştur. Zamanla, İbnü’l-Arabî'nin eserleri savunulmuş ve eleştirilere cevaplar verilmiştir. Osmanlı valileri, Şam'da İbnü’l-Arabî'nin görüşlerine saldıran kişileri soruşturmuş ve cezalandırmıştır. Ancak bu tutum, Osmanlı fakihleri arasında da eleştiri ve karşıt görüşlerin ortaya çıkmasına neden olmuştur. İbnü’l-Arabî'nin kabri Osmanlı döneminde sürekli olarak ziyaret edilmiş, bu ziyaretler cuma geceleri özel olarak artmıştır. Osmanlı devlet adamları şeyhler ve âlimler, Şam'a girişlerinde önce İbnü’l-Arabî'nin kabrini ziyaret etmişlerdir. Kabir ziyaretine olan bu ilgi, zaman içinde önemli şahsiyetlerin defnedilme arzusuna dönüşmüş, Osmanlı büyüğü olan birçok kişi İbnü’l-Arabî'nin kabri yakınında gömülmeyi tercih etmiştir. Osmanlı devlet adamları ve şeyhlerinin İbnü’l-Arabî'nin etrafında defnedilme çabaları, bu bölgenin Osmanlılar dönemindeki etkisini göstermektedir. Osmanlı döneminde Şam'da İbnü’l-Arabî'nin öğretileri önemli ölçüde ilgi görmüş, devlet adamları, âlimler ve sûfîler tarafından benimsenmiştir. Osmanlılar, İbnü’l-Arabî'nin mirasını koruma ve destekleme amacıyla çeşitli önlemler almıştır. Ancak bu ilgi genellikle belirli gruplar arasında kalmış ve geniş kitlelere ulaşmamıştır. Tarikatlar genellikle İbnü’l-Arabî'nin vahdet-i vücûd anlayışına ilgi göstermiştir. Şam’da İbnü’l-Arabî'nin fikirleri zaman zaman eleştirilmiş ve savunulmuştur. |