Katılma Hesaplarının Sigortalanmasının Fıkhi Analizi

Autor: Cemal Kalkan
Jazyk: Arabic<br />English<br />Turkish
Rok vydání: 2021
Předmět:
Zdroj: Hitit İlahiyat Dergisi, Vol 20, Iss 3, Pp 187-200 (2021)
Druh dokumentu: article
ISSN: 2757-6949
DOI: 10.14395/hid.930102
Popis: Katılım bankalarının ana omurgasını oluşturan katılma hesapları, mudârabe sözleşmesine dayandırılır ve bu hesaplar mudârib konumunda değerlendirilen banka tarafından işletilir. Dolayısıyla zarar durumunda bankanın sermayeyi garanti yükümlülüğü yoktur. Çünkü klasik mudârabe anlayışına göre mudâribin sermayeyi tazmin etmesi, yalnızca teaddî, taksîr ve sermaye sahibinin şartlarına muhalefet ettiği durumlardadır. Ancak bazı modern çalışmalarda, mudârabe sermayesinin banka veya bağımsız bir kuruluş tarafından garanti edilebileceği ileri sürülmüştür. Bu noktada sermayeyi bankanın veya banka dışında üçüncü bir tarafın garantiye alması şeklinde iki temel yaklaşım söz konusudur. Birinci yaklaşım, katılma hesabı sermayelerinin banka tarafından garantiye alınmasıdır. Bu yaklaşımda bankanın, sözleşmeden sonra gönüllü ya da zorunlu olarak -akit esnasında şart koşulmak suretiyle- mudârabe sermayesini garanti edebileceği dile getirilmiştir. Çünkü faizsiz banka, yalnızca muayyen kişilerin sermayelerini çalıştırmayıp aynı zamanda ecîr-i müşterek gibi hareket ederek, elinde sermayesi olup da yatırım yapmak isteyen herkese hizmet sunmaktadır. Dolayısıyla da banka mudârabe sermayesini ecîr-i müşterek gibi garanti edebilmektedir. Böylece bankanın ekonomik dengeleri gözetmeksizin mudârabe varlıklarını zayi etmesi engellenmiş olur. Faizsiz bankaların, katılma hesabı sermayelerini gönüllü olarak garanti edebileceğini savunanlar ise bankayı mudârabe sözleşmesinin bir unsuru olarak görmemiştir. Bu anlayışa göre banka, sermayeyi garanti etmek suretiyle sermayedara teberrûda bulunmuş olmaktadır. İkinci yaklaşım ise mudârabe sermayesinin banka dışında üçüncü bir unsur tarafından garantiye alınmasıdır. Sermayenin mudârabe sözleşmesi taraflarının dışında bağımsız bir kuruluş (risk sandığı, hazine ve benzeri kurumlar) tarafından garanti edilebileceği de ileri sürülmüştür. Buna göre banka, hesap sahipleriyle anlaşarak mudârabe kârından bir miktar kesinti yapmak suretiyle bir yardımlaşma sigorta şirketi (شركة تأمين تعاونية) kurar. Daha sonra meydana gelmesi muhtemel olan zararlar bu şirket tarafından karşılanır. Söz konusu kesintinin meşruluğu da mudârabe akdinden bağımsız kişilere kârdan pay verilmesi cevazına dayandırılmıştır. Faizsiz bankanın kendi kurduğu bir vakıf veya devlet aracılığıyla müşterilerinin sermayelerini garanti altına alabileceği, bunun da salt bir teberrû olacağı belirtilmiştir. Bununla birlikte sermayeyi garanti eden cihetin mudârabe sözleşmesinin tarafı olmaması da şart koşulmuştur. Çeşitli kuruluşlara bağlı fıkıh akademileri ve benzeri kurullar, ileri sürülen görüşleri destekler mahiyette hesap sahiplerinin kârlarından ayrılan rezervlerle sermayenin garanti altına alınabileceğini kabul etmiştir. Bahsi geçen rezervin mudârabe sermayesini koruma maksadını taşıdığından yalnızca hesap sahiplerinin kârından karşılanmasını zorunlu görmüşlerdir. Katılma hesabı sermayeleri ülkemizde daha farklı bir yöntemle güvenceye alınmıştır. Katılma hesabında bulunan sermayeler, Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu (TMSF) tarafından kısmen ya da tamamen garanti edilmektedir. Aslında TMSF yalnızca bankanın iflas etmesi durumunda hesap sahiplerinin sermayelerini kısmen tazmin etmekte, yoksa katılma hesabı zarar ettiğinde buna müdahil olmamaktadır. Ayrıca daha önceleri ülkemiz bankacılık mevzuatı faizsiz bankalardan, kâra katıldıkları oranın yarısı kadar zarara katlanmalarını istemekteydi. Bankaların kâra katılım oranlarının en az yarısı kadar zarara katlanmaları mudârabe sermayesini güvenceye almaları anlamına gelir ki buna da fıkhen cevaz verilmemiştir. Ancak 18/10/2018 tarih ve 30569 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren ilgili yönetmelikle katılma hesabının zarara katılma oranı %100 olarak kabul edilmiştir. Böylece katılma hesapları hakkında şerî mahzur olarak duran bu durum düzeltilmiştir. Bu meselede şerî mahzur ise tazmin sorumluluğu üstlenilmeyen maldan getiri elde etme prensibine aykırı davranmadır. Sonuç olarak bu çalışmada mudârabe sermayesinin garantisi için ileri sürülen önerilerin fıkhın izin verdiği sınırlar içerisinde olup olmadığı izah edilecek ardından hâlihazırda sermayenin tazmin edilmesi için ileri sürülen en makul öneri tespit edilmeye çalışılacaktır.
Databáze: Directory of Open Access Journals