Türkiye’de Kıraat İlmi Eğitim-Öğretimi
Autor: | Yaşar Akaslan |
---|---|
Jazyk: | English<br />Turkish |
Rok vydání: | 2018 |
Předmět: | |
Zdroj: | Cumhuriyet İlahiyat Dergisi, Vol 22, Iss 2, Pp 1081-1107 (2018) |
Druh dokumentu: | article |
ISSN: | 2528-9861 2528-987X |
DOI: | 10.18505/cuid.439689 |
Popis: | Kur’ân-ı Kerîm’in nüzûlüyle birlikte başlayan Kur’ân eğitim tarihinin önemli bir boyutunu kıraat faaliyetleri oluşturur. Gerek Hz. Peygamber döneminde gerekse onun vefatından sonraki süreçte, Müslümanların Kur’ân kıraatlerini yaymaya yönelik eğitim-öğretim faaliyetleri devam etmiştir. Bu bağlamda müesseseler kurulmuş, kıraat ilmi eğitimine dönük eserler yazılmış ve metotlar geliştirilerek kıraat ilminin yayılmasına katkıda bulunulmuştur. Osmanlı’nın son döneminde ve Cumhuriyetin ilk yıllarında kıraat eğitim-öğretiminde, -ülkemiz adına- bir fetret dönemi yaşanmıştır. Uzun yıllar devletin gözetiminde ve resmî kurumları vasıtasıyla gerçekleştirilen kıraat ilmi eğitim-öğretimi, Tevhid-i Tedrisat Kanunu’nun çıkarılmasından sonra Türkiye’de gayr-ı resmî olarak yürütülmüş, bu ilmi okutan ehil hocaların azalmasıyla kıraat ilmine yönelik faaliyetler zamanla yok olma riskiyle karşı karşıya kalmıştır. Ülkemizde, son yıllarda aşere-takrîb-tayyibe tedrisine yönelik ihtisas kurslarının ve buralarda yetişenlerin sayısının hızla artması, üzerinde müstakil bir çalışmayı hak etmektedir. Özetİslâm eğitim tarihinde, kıraat ilmi sahasında pek çok âlim yetişmiş, çok sayıda eser kaleme alınmış ve pratik tarafıyla bu ilmin tedrisine devam edilegelmiştir. Kur’ân kelimelerinin telaffuz farklılıklarını konu edinen bu köklü ilmin tahsiline yönelik, zamanla birtakım müesseseler kurulmuş ve kıraat ilmi eğitiminin tarihsel sürecinde birtakım metotlar geliştirilmiştir.Kaynaklarda, kıraat ilminin Anadolu’ya ne zaman ve kimin vasıtasıyla geldiği tam olarak belli değildir. Osmanlı coğrafyasının kıraat ilmiyle tanışması, İbnü’l-Cezerî’nin öğrencisi Hatîb Abdulmü’min Rûmî’nin Bursa’daki kıraat eğitim-öğretim faaliyetlerine başlamasıyla gerçekleşmiştir. Ancak Osmanlı’da, kıraat ilmi tedrisatının İbnü’l-Cezerî ile müesses bir yapı arz ettiği ve resmiyet kazandığı ifade edilir. Dolayısıyla Türkler’in kıraat ilmiyle tanışmaları, İbnü’l-Cezerî’nin Bursa’ya gelişinin öncesine tekabül eder.Osmanlı coğrafyasında, XI-XIII. asırlar arasında kıraat ilmi ve tedrisatı en parlak dönemini yaşamış, yedi ve on kıraat olmak üzere eğitim-öğretim faaliyetleri yürütülmüştür. Yine Dânî, Şâtıbî ve İbnü’l-Cezerî gibi âlimlerin eserleri esas alınarak birçok müellif, tedrisata dönük yardımcı kaynaklar telif ederek uygulamaya koymuşlardır. Bu sayede kıraat eğitim-öğretimi daha pratik hale getirilmiş ve belirli usûller çerçevesinde okutulmaya başlanmıştır. XIII. asır sonları, aynı zamanda yedi kıraati esas alan seb‘a tarîki tedrisatının ülkemizde yavaş yavaş yerini on kıraati temel alan aşere tarîkine bıraktığı dönemdir. Böylece kıraat müfredatında, seb‘a tarîki okunmadan doğrudan aşere tarîkine geçilmiştir.Ülkemizde kıraat eğitim-öğretimi, 3 Mart 1924’te Tevhid-i Tedrisat Kanunu ile birlikte medreselerin ilgâsına kadar dâru’l-kurrâ denilen ihtisas merkezlerinde yapılırken, medreselerin kapanmasıyla resmî olarak kesintiye uğramıştır. Cumhuriyetin kuruluşundan 1968 yılına kadar kıraat ilmi, kurumsal seviyede tedris edilememiş ancak özverili üstâdların şahsî gayretleriyle okutulmuştur. Bu tarihe kadar kıraat ilmi eğitim-öğretiminin devlet eliyle yürütülmemesi ya da bu ilme ilgi duyanların teşvik edilmemesi gibi sebeplerle kıraat ilmini okuyup-okutanların sayısı gün geçtikçe azalarak neredeyse bu ilim yok olmaya yüz tutmuştur. 1968 yılında ise dönemin Diyanet İşleri Başkan Yardımcısı Tayyar Altıkulaç’ın girişimiyle Mehmed Rüşdü Aşıkkutlu riyâsetinde resmî olarak kıraat ilmi yeniden tahsil edilmeye başlanmıştır. Bu tarihte, Diyanet İşleri Başkanlığının görevlendirmesiyle kurumun bazı personeli, hizmet içi eğitim kapsamında, Aşıkkutlu’dan kıraat derslerini tahsil etmek üzere Trabzon’un Of ilçesine bağlı Çifaruksa/Uğurlu beldesine gönderilmiştir.İstanbul Haseki Eğitim Merkezi’nin 1976 yılında Diyanet İşleri Başkanlığı tarafından açılmasıyla birlikte Aşere-Takrîb-Tayyibe İhtisas Kursu, eğitim merkezi düzeyinde hizmete giren ilk kurs olmuştur. Burada Aşıkkutlu Mısır tarîkini, Gürses ise İstanbul tarîkini temsil etmek üzere her iki tarîkle birlikte kıraat tedrisatı sürdürülmüştür. Bu ihtisas kurslarının üçer yıllık dönemler halinde yapılması öngörülmüş ve sınavla kursiyer kabul edilmeye başlanmıştır. 1976-1979 yılları arasındaki ilk dönem sonunda kurs her iki tarîkten de ilk mezunlarını vermiştir.Diyanet İşleri Başkanlığı önceden belirlediği tarihlerde, teşkilat bünyesinde veya diğer kurumlarda görev yapan yahut özel sektörde çalışan, kendi imkânları ve özel gayretleriyle aşere-takrîb eğitimini tamamlamış ve icâzet almış olan kimseler için hizmet içi eğitim belgesi sınavı düzenlemektedir. Yazılı ve sözlü olmak üzere iki aşamalı bu sınavda başarılı olanlara, söz konusu belge verilmektedir. Başkanlığın ilk defa 2010 yılında ve iki yılda bir defa olacak şekilde gerçekleştirdiği “Aşere-Takrîb Kursunu Dışarıdan Okuyanlar İçin Belge Sınavı” adlı sınavla -2018 yılı itibariyle- 184 kişi bu belgeyi almaya hak kazanmıştır. Ülkemizdeki kıraat eğitiminde, öğrencilerin aşerenin temel kâidelerini öğrendiklerinde, rivâyetleri birbirinden ayırt etme alışkanlığı kazanmasına yönelik infirâd yöntemiyle, Kur’ân’ın ilk 5-10 sayfası her öğrenciye aşere tarîki üzere yazdırılır ve okutulur. Ülkemizde kıraat eğitim-öğretiminde, infirâd yöntemiyle bir süre okuyan öğrenciye kıraat kavramları, kâideleri, imam ve râvî sıralaması gibi hususlarda alışkanlık kazandırdıktan sonra, indirâc yöntemiyle tüm Kur’ân’ın aşere sûreti her bir öğrenciye yazdırılıp okutulur. Kıraat ilmi tedrisatıyla uğraşan âlimlerin, öğretimde takip ettikleri kaynaklar ve metotlar, bulundukları bölgelerde yaygınlaşarak o bölgenin adıyla bilinir olmuştur. Bu bağlamda Osmanlı coğrafyasında kıraat ilmi, İstanbul ve Mısır tarîkleri olmak üzere iki usûlle okutulagelmiştir. Günümüz Türkiye’sinde, aynı şekilde bu iki tarîk üzere tahsil edilmeye devam etmektedir. Ülkemizde hâlihazırda yürütülen kıraat tedrisatında, İstanbul tarîkini Sûfî mesleği temsil etmekte ve başta İstanbul olmak üzere birçok merkezde kıraat eğitimi bu mesleğe göre yürütülmektedir. Halen Pendik, Müftü Yusuf Karali, Haseki Abdurrahman Gürses Eğitim Merkezleri’nde bu meslek okutulmaktadır. Ülkemizdeki son devir kıraat âlimlerinden Mehmed Rüşdü Aşıkkutlu ve Gönenli Mehmed Öğütçü, Mısır tarîkinin temsilcileridir. Ülkemizde Mısır tarîki, takip edilen ve yaygın olarak benimsenip uygulanmasıyla günümüzde Atâullah mesleğiyle temsil edilmektedir.Günümüzde kıraat eğitim-öğretiminde, özellikle ilk başlarda edâ yöntemi uygulanmaktadır. Böylece öğrenci, hocasından kıraatin uygulamasını bizzat işitmiş ve hocasına dersi sunmuş olur. Eğitim sürecinin ilerleyen aşamalarında, öğrenci dersi icrâda meleke kesbettikten sonra semâ‘ uygulamasının yoğunluğu azaltılır ve arz uygulamasına ağırlık verilir. Kıraat eğitiminde takip edilen programa gelince, klasik usûlde olduğu gibi günümüzde de ülkemizde takip edilen program aynı şekildedir. Buna göre tedriste aşere, takrîb ve tayyibe olmak üzere üç program takip edilir. Öte yandan kıraat okumaya başlayan kişinin sağlam hâfız olması ve Âsım kıraatinin Hafs rivâyetine göre tecvîd ilmini iyi bilip uygulayabilmesi şarttır. Böyle olmakla birlikte tecvîd ilmindeki uygulamaların pekişmesine yönelik müfredatta tecvîd dersi yer alır. |
Databáze: | Directory of Open Access Journals |
Externí odkaz: |