Popis: |
Türkiye'de Tanzimat Dönemi ile birlikte Avrupa örnek alınmaya başlamış, kültür ve sanat da bu yönde gelişimini sürdürmüştür. Bu dönemle birlikte Batı tarzı tiyatro toplumun yaşantısına girmiştir. 1873 `Vatan Olayı` ile iktidarın tepkisini çekerken halktan destek gören tiyatro, değişim ve dönüşüm süreçlerinde bağımsız kalabildiği ölçüde eğiterek, eğlendirerek, sorgulayarak, eleştirerek, eleştirdiği ölçüde sansürlenerek ve yasaklanarak ilerlemiştir. Türkiye'de özellikle 1960'lardan itibaren özel tiyatrolar, bağımsız sanat yapmaya çalışarak önemli atılımları gerçekleştirmiş, tiyatroların gelişimine öncülük etmiştir.12 Eylül 1980 askeri müdahalesi ile birlikte askeri yönetim siyasal, hukuki, toplumsal ve kültürel olarak birçok alanda keskin bir dönüşümü başlatmış, sonrasında iktidara gelen Özal ve ANAP hükümetleri de bu dönüşümü sürdürmüştür. 12 Eylül'le başlayan dönüşüm 1982 Anayasası ile kurumsallaşmış, ANAP iktidarı ile birlikte iyice yerleşmiştir.Özel tiyatrolar adına altmışlı yıllarda başlayan atılımlar, yetmişli yıllarda durgunluk dönemine girmiştir. 12 Eylül'le birçok sanatçı ve aydın ya tutuklanmış, ya yurt dışına çıkmış, kalanlarsa seslerini kısmak durumunda kalmışlardır. Bu ortamda özel tiyatrolar da oyunlarını az eleştiren çokça güldüren biraz da işlevsel seçmişlerdir.1982 yılında Kültür ve Turizm Bakanlığı'nın özel tiyatrolara ve sinemalara destek için çıkardığı yasa tasarısı ile devlet özel tiyatrolara destekte bulunmaya başlamış fakat bu durum, yardım miktarı ve uygulamaların çok yetersiz kalmasının yanında devletin kültür politikasının olmaması ve toplumun kültür sanat alanında yönlendirilmeyişi eğitim sisteminin buna yönelik olmaması gibi nedenlerle tiyatroların sorunlarına çözüm olmaktan uzak kalmıştır. Başta salon sorunu olmak üzere ödeneksiz tiyatroların sorunları her tiyatro mevsiminde artmış ve doksanların başında kriz noktasına ulaşmıştır. Uygulanan ekonomi politikaları sonucu enflasyonun hızla tırmanması belediye rüsumunun yanında KDV vb. vergiler, artan hayat pahalılığı hem tiyatrolara konu olmuş hem çözülmesi gereken sorunlar olmuştur. Seksenler aynı zamanda şehirlere göçün hızla arttığı bir dönemdir. Göçlerin sonucunda köy-kent arasında kalan toplum ve şehirlere hakim olan arabesk kültür, şehirlerin nüfusunu hızla artırırken seyirci sayısı ise tiyatrolarda hızla azalmaktaydı. Geçim sıkıntısının en önemli gündem olduğu bu yıllarda, tiyatro talebi çok gerilerde kalmış, talep edenlerin büyük bir kısmı da komediye yönelmiş ya da yönlendirilmişti. 12 Eylül sonrası yasaklar ve sansür, otosansüre yol açarken tiyatroların repertuarlarını da belirleyen temel etken oldu. Politik tiyatrolar 12 Eylül sonrası bireye yönelen, toplumun düşünsel öncüleri olması gereken aydın tutumunu irdeleyen, gündemi tarihten dolaylı yansıtan oyunlara yöneldi. Seksenlerin ikinci yarısı ile tiyatrolar 12 Eylül'le hesaplaşmaya, iktidarı yermeye, politik eleştirileri artırmaya başladılar.Ağırlaşan ekonomi, geçim sıkıntısı, kültürel altyapı eksikliği, tiyatroların gişe kaygısı nedeniyle bu dönem tiyatrolara komediler hâkim olmuştu. Kent Oyuncuları gibi politik olmayan fakat Türkiye'de tiyatro adına önemli atılımlar gerçekleştiren, yerli yabancı nitelikli oyunları seyircisiyle buluşturan topluluklar da dönemin zor koşulları altında komedinin hakim olduğu bir ortamda, seyirci tepkisinden kaygılanmışlar, buna rağmen yine de kendi çizgilerinde oyunlarını sergilemişlerdi. Bu süreçte birçok topluluk yeniyi denemekten çekinmekteydi. Dönemin sonlarına doğru ekonomik koşullar nedeniyle oyuncular da farklı mecralara yöneldiler. Topluluklar ekonomik durumlarına göre repertuarlarını belirlerken, kadrolarını da göz önüne almak zoruna kaldılar. 1990'lara gelindiğinde ise Gülriz Sururi-Engin Cezzar topluluğu, Devekuşu Kabare gibi topluluklar çalışmalarına ara vermek zorunda kalmışlar ve televizyona geçmişlerdi. Bu durum özel kanalların da açılmasıyla gelecek yıllar için varılacak durağı özetlemekteydi. With the Tanzimat Period in Turkey, Europe began to be taken as an example, and culture and art continued to develop in this direction as well. With this period, Western-style theater entered the life of society. While causing eyebrows to raise on the government side with the 1873 `Vatan Incıdent`, the theater, which was supported by the public, progressed in the process of change and transformation by educating, entertaining, questioning, and criticizing. As it criticised, it faced bannings and cencorships and still, moved on. In Turkey, especially since the 1960s, private theaters have made important enterprises by trying to make independent art, and pioneered the development of theaters.With the military intervention of 12 September 1980, the military administration started a sharp transformation in many areas in terms of politics, law, society, and culture, and the Özal and ANAP governments, who came to power afterward, continued this transformation. The transformation that started with September 12 was institutionalized with the 1982 Constitution and became well settled with the ANAP government.The enterprises that started in the sixties on behalf of private theaters entered a period of stillness in the seventies. On September 12, many artists and intellectuals were either arrested or went abroad, and the rest had to keep their voices down. In this environment, private theaters had to chose plays that are less critical, more humorous, and slightly functional.With the draft law issued by the Ministry of Culture and Tourism to support private theaters and cinemas in 1982, the state started to support private theaters. However, this situation, besides the insufficient amount of aid and practices, the absence of the state's cultural policy, the fact that the society was not directed in the field of culture and arts, and the education system's not being oriented towards this; became the reason of this supports' remaining far from being a solution to the problems of the theaters.The problems of unpaid theaters, especially the stage problems, increased in each theater season and reached its peak point resulting as a crisis at the beginning of the nineties. The rapid escalation of inflation as a result of the economic policies implemented, besides the municipal tax, VAT, other taxes, and the increasing cost of living have been the subject of theaters and problems to be solved.The eighties were also a period in which immigration to cities increased rapidly. As a result, arabesque culture, which dominated the communities and cities between the village and the city, was rapidly increasing the population of the cities; the number of spectators was rapidly decreasing in the theaters. In these years, when financial difficulties were the most important agenda, the demand for theater stayed far behind, and most of those who demanded turned to comedy.The bans and censorship after September 12 led to self-censorship and became the main factor determining the repertoire of the theaters. After September 12, political theaters turned to plays that focused on the individual, examined the intellectual attitude that should be the cognitive pioneers of the society, and reflected the agenda from history. In the second half of the eighties, theaters began to settle accounts with September 12, criticize the government, and increase political criticism.Comedies dominated the theaters in this period due to the worsening economy, lack of cultural infrastructure, and the concerns about people's earning their life and theaters' box office. The City Actors, who were not political but made important breakthroughs in the name of the theater in Turkey, and brought local and foreign plays to their audience, were also worried about the audience's reaction under the difficult conditions of the period, and nevertheless, they performed their plays in their own way. In this process, many communities were hesitant to try the new. Due to the economic conditions towards the end of the period, actors also turned to different channels. While the communities were determining their repertoires according to their economic conditions, they had to take their staff into account. By the 1990s, communities such as Gülriz Sururi-Engin Cezzar and Devekuşu Kabare had to take a break from their work and switched to television. This situation summarized the destination for the following years with the opening of private channels. 220 |