Popis: |
Avrupa’da 20. yüzyılın ilk yarısında kompozitörler tarafından sıklıkla kullanılan ses organizasyonu sistemleri, sesleri bağlayıcı ve geleneksel ilişkilerden kurtarmıştır. 1950’lerde tümden diziselliğin ortaya çıkmasıyla ritim, ses alanı, dinamikler, artikülasyonlar ve hatta müziğin biçimsel yapısı bile dizilerin kontrolü altına girmiştir. Ancak, tümden diziselliğin kullanıldığı eserler, kolaylıkla şanstan türetilebilir görünen akıcı ve sürekli değişen bir etkiye sahiptir. Kompozisyonlarının küçük bileşenlerine yapısal ve felsefi olarak uygun daha büyük müziksel form arayışları, kompozitörleri, önceden kestirilebilme olanağı daha az formlar meydana getirecek çeşitli işlemler denemeye itmiştir. Müzik literatürüne Amerikalı kompozitör John Cage tarafından sunulan ‘belirlenmemişlik’ kavramı, 1950’li yıllardan itibaren hem Amerikalı hem de Avrupalı kompozitörler tarafından kabul görür bir duruma gelmiştir. Birçok kompozitör, gerek besteleme gerekse icra sırasında uygulanabilir olan ve eserlerine öngörülmezlik katan belirlenmemişliği değişik oranlarda kullanmışlardır. ‘Belirlenmemişlik’ anlayışı, genel olarak, Avrupalı ve Amerikalı kompozitörler arasında bazı bölünmelere neden olmuştur. Bu bölünme, öncelikle, belirlenmemişliğin bir terim olarak kullanımında kendini hissettirir. Basit bir anlatımla, Amerikalı kompozitörler, şans öğesini dâhil ettikleri besteleme yaklaşımlarını ‘belirlenmemişlik’ olarak adlandırırken, Avrupalı kompozitörler bu yaklaşım için ‘aleatori’ terimini kullanmışlardır. Bu tez çalışması, müzikte 20. yüzyılın ikinci yarısında ortaya çıkmış olan belirlenmemişliğin Amerikalı ve Avrupalı kompozitörler arasındaki uygulama farklılıklarını göstermek adına, bu yaklaşımı en çok kullanmış kompozitörlerin seçilmiş çalışmalarına odaklanmıştır. |