Popis: |
Müslümanlar, Hz. Peygamber (s.a.v.)’in vefatını takiben din konusunda açıklayıcı ve yönlendirici, siyaset konusunda da hayatın her alanına hükmeden bir otoritenin yokluğu ile bir boşluğa düçâr olmuşlar ve muhtelif konularda görüş ayrılıklarına düşmüşlerdi. İhtilaf ettikleri konuların başında hilâfet meselesi geliyordu. Hz. Ebubekir ve Hz. Ömer’in hilâfetleri döneminde bu konu gündem teşkil etmemiş olsa da Hz. Osman ve Hz. Ali dönemlerinde potansiyel şiddetine kavuşmuş, sonuç itibariyle iki halîfenin de şehit edilmelerine kadar varan kanlı olaylara yol açmıştır. Savaşlar, inanç boyutuyla ilgili ihtiyaçlar, politikalar, fikirler ekseninde yaşanan tüm ihtilaflar neticesinde insanların gruplaşarak etraflarında toplandıkları, din adına görüş beyan eden, bazen hakikati söyleyen, bazen de hakikat tekelciliği yapan fırkalar, yani mezhepler doğmuştur. Gerek mezhepsel alamda gerekse dinî bir boyutu olan herhangi bir şekilde gruplaşmalar, önceden olduğu gibi içinde bulunduğumuz asırda ve kıyamete kadar da devam edecektir. Kimi zaman gerçekten hakikatin peşinde, Allah’ın istediği bir yaşam düzeni doğrultusunda hareket geliştiren gruplar, kimi zaman da rant, çıkar ve siyâsî gayelerle örgütleşen yapılar karşımıza çıkabilecektir. Müslüman toplumların, bu anlamdaki tarihsel tecrübeleri göz ardı etmeden kararlar vermesi elzemdir. Biz bu çalışmamızda, bahse konu olan mezheplerin ya da grupların hangi ortamda hangi şekilde doğup gelişme gösterdiklerini, dîni anlayış tarzlarını, dînin kendisi olarak görülmeleri sorununu, dinin siyâsi bir araç olarak kullanılıp istismar edilmesi hususunu konu edindik. |