Osmanlı ulemâsinin tecvîd ilmî bi̇ri̇ki̇mi̇ne bi̇r örnek: Ki̇tâb-ümesleki̇’l-kurrâ’ fî şerhi̇ ebyâti̇ İbni̇’l-cezerî fî ‘İlmi̇’lki̇râe’ni̇n İçeri̇k tahlîli̇

Autor: KIZILASLAN, İSHAK
Přispěvatelé: Kızılaslan İ.
Jazyk: turečtina
Rok vydání: 2022
Předmět:
Popis: Hz. Peygamber, Cebrail aleyhisselâm vasıtasıyla kendisine inzal olunan âyetleri, şifâhen telakki etmiş ve duyduğu şekliile de ashâbına nakletmiştir. İlk dönemlerde tecvid ilminin incelemesi altına giren meseleler Arap dili, tefsir ve kıraataraştırmaları ile meczolmuş bir şekilde var olmuştur. Kur’ân’dan önce Araplar arasında tecvîd kaidelerinin şiirde veyabaşka herhangi bir edebi metinde kullanıldığına dair bir veri elimizde yoktur. İlimlerin tedvin edilmeye başlanması iletecvid de hicrî beşinci asırdan itibaren ayrı bir ilim olarak ortaya çıkmış ve bu ilme dair eserler telif edilmeyebaşlanmıştır. Bu minvalde özellikle Endülüs ilmi birikimi başta olmak üzere İslâm beldelerinin merkezi şehirlerindetecvîd ilmine dair müstakil eser veren ulemâ ortaya çıkmıştır. Bu eserlerin varlığı Kur’ân kıraat ve tilâvetinin ehil birhocadan doğrudan alınması şeklindeki uygulamada herhangi bir zafiyete yol açmamıştır. Her ne kadar ilkdönemlerden itibaren yetkin eserler yazılmış olsa da tecvîd ilminin teorisyenleri bizzat kendileri yazdıkları kitaplardabu ilmin hâzık bir hocadan müşâfehe yol ile alınmasının önem ve lüzumuna her daim vurgu yapmışlardır. İlm-i kıraatve tecvîde dair kendisinden önce yazılmış bilgileri toplayan ve bu ilimlere dair Kur’ân kıraati ve tilâveti alanındaeserler meydana getirmiş olan İbnü’l-Cezerî, bu kitaplarının bir kısmını nesir, bir kısmını ise ezberlenmesinikolaylaştırmak maksadı ile manzum olarak yazmıştır. Osmanlı dönemi İslâm dünyasında diğer bütün İslâmî ilimlerdeolduğu gibi tecvîd ilminde de merkezler kurmak ve dünyanın her bölgesinden ehil hocaları bu eğitim kurumlarınınbaşına getirmek suretiyle büyük bir atılımın olduğu söylenebilir. Bu makalede Osmanlı döneminde asırlarca tecvîdilmi öğretiminde başucu kitap haline gelerek okutulmuş, ezberlenmiş ve üzerinde çok sayıda şerhler yapılmış olanİbnü’l-Cezerî’nin Mukaddime isimli eserine kendisini Cami-i Cedîd imamı olarak tanıtan hicrî onuncu/on altıncı asırdayaşamış bir Osmanlı âliminin yapmış olduğu şerh incelenmiştir. Araştırmanın hedefi, Osmanlı’da bir ilim elde etme veaktarma metodu olarak yerleşmiş olan şerh ve hâşiye uygulamasının zannedildiği gibi eski ilimleri tekrardan ibaretolmayıp geniş ilmi birikimi de ortaya koymak suretiyle yeni bir ihyâ ve hatta inşa sürecinin yapı taşları olduğuna dairörnek sunmaktır. Bu kapsamda Osmanlı’da Mukaddime üzerine gerçekleşmiş olan şerh geleneğine de bakarakincelenen şerhin, bir geleneğin tamamlayıcı unsurlarından olduğu ortaya konmaya çalışılmıştır. Yine Bursa’dakendisine bir dâru’l-kurrâ tahsis edildiği günden itibaren İbnü’l-Cezerî’nin, yetiştirdiği talebeler ve telif ettiği eserlerinOsmanlı ilim ve özellikle kıraat/tecvîd çevrelerindeki etkisine dair de önemli bir örnek sunulması hedeflenmektedir.Şârihin uzun açıklamaları içeren incelemesi büyük oranda dil tahlillerine ayrılmış olduğundan şerhin tamamınıyansıtan örnekler verilmek suretiyle bu çalışma gerçekleştirilmiştir. Araştırmada kaynağa gitme, ana kaynaktazikredilen diğer ilimlerde söz konusu meselenin yerini bulma ve gerektiğinde yeni bulgularla tavzih ve tenkit etmeyedayalı bir yöntem kullanılmıştır.
Databáze: OpenAIRE