Popis: |
1990’lı yıllarda coğrafya disiplininde ya da daha geniş bağlamıyla sosyal bilimlerde yaşanan mekânsal dönüş (spatial turn) günümüzde etkisini devam ettirmektedir. Bu etki, doğası gereği coğrafi disiplin içinde çok daha belirgindir. Mekânsal dönüş ile sosyal dünyada yaşanan olaylar, olgular, tecrübeler kısaca tüm insan pratikleri açıklanmaya çalışılmaktadır. Mekânsal boyutun daha görünür kılınmasına dikkat edilmektedir. Çünkü uzun yıllar boyunca mekânsal boyut ya gözden kaçırılmış ya da ana odak noktası olamamıştır. Özellikle coğrafyacıların üzerinde çalıştıkları mekân ister fiziksel isterse sosyal mekân olsun; mekânı anlamak, açıklamak ve yorumlamak ana gündem maddelerinden birini oluşturmaktadır. Bu durumu, coğrafyacıların varoluş amaçlarından biri olarak nitelendirirsek sanırız abartmış olmayız. Aksi iddia edilirse şöyle bir soru yöneltilebilir: O halde coğrafya ve coğrafyacılar neden var? Neden var olmaya devam etmeliler? şeklindeki hayati bir soruyu yanıtlamak neredeyse imkansız olurdu. Mekân teorisinde soyut düşüncenin hâkim olması, mekânın çok boyutluluğu ve farklı anlamlar içermesi nedeniyle geniş bir perspektife ihtiyaç duyulmaktadır. Bu nedenle perspektifimizi genişletmek ve daha açıklayıcı olabilmek adına belirli kavramlardan faydalanıp; bu kavramları mekânsal düşünce sistemi içine oturtmaya çalıştık. Bu çalışmanın amacı, literatür eşliğinde mekân ile yakından ilişkili olan öteki, metacoğrafya, kesişimsellik ve liminal mekân kavramlarını ilişkisel bir çerçeveden yorumlamaktır. Çalışmanın daha anlaşılabilir olması için kavramları ve ilişkiselliği örnekler yoluyla somutlaştırma yoluna gidilmiştir. Çalışmada mekân tamamen bilinebilir ve çözümlenebilir şeklinde bir yaklaşımı benimsemedik. Zira mekânın sürekli dönüşüm, değişim ve üretim durumunda olması, onu tam anlamıyla bilinir olma durumundan çıkarmaktadır. Anahtar Kelimeler: Mekân, İlişkisellik, Metacoğrafya, Kesişimsellik, Liminal Mekân The spatial turn experienced in geography or more broadly in the social sciences in the 1990s continues to affect the mentioned sciences today. This effect is inherently more pronounced in geographical discipline. While trying to explain the events, phenomena and experiences or briefly all human practices in the social world, spatial dimension has been taken into account as it was not done in a considerate manner before. Especially for geographers, understanding, explaining and interpreting the physical and social space consists of one of the main agenda topics. If we define this situation as one of the existential aims for geographers, we may not consider to exaggerate it. If claimed otherwise, so it may be raised a question like this one: So why do geographers and geographers exist? Why should they continue to exist? It would be almost impossible to answer this vital question. A broad perspective is needed in the theory of space due to the predominance of abstract thought, the multidimensionality of the space and having different meanings. Therefore, to expand our perspective and to be more explanatory with the help of the related literature, certain concepts are used. We tried to put these concepts into the practice of spatial thinking. In order to make the study more comprehensible, the concepts and relationality have been concretized through examples. The other, metageography, intersectionality and liminal space interpreted from a relational framework while not adopting an approach such that space might be fully known and analysed, considering the space as in a state of constantly transforming, changing, being produced and reproduced. Keywords: Space, Relationality, Metageography, Intersectionality, Liminal Space |