İhvan-ı Safa Felsefesinde Tekamül Nazariyesi
Autor: | Hamdi ONAY |
---|---|
Jazyk: | turečtina |
Rok vydání: | 2021 |
Předmět: | |
Zdroj: | Volume: 12, Issue: 2 283-303 Mesned İlahiyat Araştırmaları Dergisi |
ISSN: | 2667-7075 2687-3605 |
Popis: | İhvan-ı Safa’nın varlık anlayışını irdelediğimiz bu makalede araştırmanın konusu Risalelerde genişçe yer alan varlığın oluş halini belirlemeye çalışmaktır. İhvan varlık konusunu Risalelerin tamamında dağınık halde ele alırken, oluş problemini özel bir başlıkla, “Oluş ve Bozuluş” adı altında daha derli toplu incelemiştir. İhvan-ı Safa felsefesinde oluş teorisini merkeze alarak varlığın oluşum süreçlerini ele alan düşünce ve temellendirmelere değinerek konuyu ana hatlarıyla dikkatlere sunmaya çalışaca-ğız. Burada amacımız ilk önce bilimsel bir yöntemle tekâmül (evrim) konusunu kavramsal açıdan de-ğerlendirmek, evrim veya tekâmül kavramlarının farklı bağlamda kullanımlarını birtakım sorularla yalın olarak ortaya koymaktır. Felsefe tarihinde varlığın oluşumuna dair düşünceler farklı yollardan geçerek günümüze kadar gelmiş-tir. Varlığın ortaya çıkışı veya kâinatın oluşumu hakkındaki mevcut açıklamaların en bilinenleri yara-tılış ya da onun özel bir biçimi diyebileceğimiz evrim teorisidir. Ancak ister yaratılışa inansın ister ev-rim konusunda felsefi tartışmalara katılsın, düşünce tarihinde insanlar hiçbir zaman bu konuda fikir birliği içinde olmamıştır. İslam düşünce geleneğine bakıldığında bu durum daha açık bir şekilde görü-lecektir. Buna rağmen farklı düşünme biçimlerinin hemen hepsi Kur’an’da kendi düşüncelerine daya-nak oluşturan ayetlerin bulunduğuna ve sağlam akli çıkarımların olduğuna inanmaktadır. Bu sebeple denilebilir ki İslam düşüncesinde tekâmül fikri hemen her disipline ait düşünürler tarafından ele alın-mış ve incelenmiştir. Felsefi anlamda evrim düşüncesinin ortaya çıkışını antik çağ filozoflarından Aneximandros (ö. MÖ. 547)’a kadar geriye götürmek mümkündür. O, balıklardan başlayarak bütün canlıların değişerek mey-dana geldiğini, nihayet insanın bu değişmenin en son safhasında yer aldığını ifade eder. Tekâmül ko-nusunda İslam düşünürleri her biri kendi anlayışına göre bir nazarîye geliştirmiştir. Varlığın oluşumu hakkındaki düşünceler mukayeseli olarak ele alındığında; aynı kaynaktan türeyen varlıklar arasındaki gelişmenin basamak (süreç) şeklinde olduğunu ve bu gelişme basamakları üzerinde ara varlıklar mey-dana geldiğini ifade ederler. Bu gelişmenin ileri aşamalarında İhvan-ı Safa, İbn Miskeveyh ve Kınalıza-de Ali Efendi gibi düşünürler bu varlık hiyerarşisi içinde insanın diğer varlıklarla benzer özellikler gösterdiğini hatta sadece biyolojik karakterleriyle değil, aynı zamanda fizyolojik karakterleriyle de benzer olduklarını ifade ederler. Dahası farklı coğrafi faktörlere göre oluşan bu benzerliğin çeşitli or-tamlardan ve belirlenemeyen şartlardan meydana geldiğine vurgu yaparlar. İhvan-ı Safa tekâmül nazariyesini oluş ve bozuluş ekseninde ele almaya çalışır. Ona göre oluş; madde-de suretin oluşması veya maddedeki suretin daha üst formlarda varlık kazanması, bozuluş ise madde-deki suretin yok olması ya da daha alt bir varlık formuna bürünmesi anlamlarına gelmektedir. Bu iki durum birbirinin zıddı olduğundan bu ikisi aynı anda bulunamazlar. İhvan’ın evrim anlayışını ele alır-ken türlerin kendi içindeki tikel varlıkların evriminden bahsettiği anlaşılmalıdır. Tümel olanlar ise ev-rim geçirmezler. Çünkü tümel nefisler felekler âlemine ait olduğu için bunlar bir bütün olarak değişe-mezler. Tümel nefislerin değişime açık olması felekler âleminin de değişeceği anlamına gelmektedir. Bu ise sudûr nazariyesinde ciddi bir eksikliği akla getirmektedir. Öyleyse İhvân’ın tekâmül nazariye-sinden bahsedilirken türler arası geçişi değil de tikeller bazında düşünülmelidir. Bu kaide bitki, hay-van ve insan türleri için de geçerlidir. O halde tekâmüle uğrayanlar cüzî cisim ve cüzî nefislerdir. Küllî cisim ve Küllî Nefisler oluş ve bozuluşa tabi değillerdir. Sonuç olarak düşünce tarihinde varlığın oluş, meydana gelme ve yaratılışına dair çeşitli görüşler öne sürülmüştür. Ayrıca her bir açıklama şeklinin de kendi içinde farklı yorumlayış biçimleri söz konusu-dur. İhvân-ı Safâ varlık hiyerarşisini soyuttan somuta doğru bir modellemeyle açıklamaya çalışmıştır. Küllî Akıl, Küllî Nefs ve heyula gibi varlığın ilk halleri ruhani iken, küllî tabiat, felekler ve ay-altı alem, maddi (nesne) alem olarak açıklanmıştır. Buna göre türler arası geçişe imkânı yokken, aralarında hiye-rarşik bir düzen bulunan türlerin kendi içinde kemale doğru bir seyir izlediği anlayışı hakimdir. Ma-denler arasındaki hiyerarşi bitkiye benzeme durumuna göre konumlanırken, hayvanlar arasındaki hi-yerarşi ise duyu organlarının sayısına göre belirlenir. Maden, bitki ve hayvan nefisleri ay-altı aleme münhasırken, insan nefsi ay-üstü aleme ait bir nefistir. Bu nedenle öldükten sonra diğer nefisler ay-altı alemde kalırken yalnız insan nefsi ay-üstü aleme intikal edebilecek potansiyele sahiptir. |
Databáze: | OpenAIRE |
Externí odkaz: |