Popis: |
Mahiyeti, ortaya çıkışı, ilk olarak nasıl ve hangi anlamlar çerçevesinde kullanıldığı gibi hususlarda yoğun tartışmaların yaşandığı Selefîlik, son birkaç asrın en fazla gündeme gelen konularındandır. Selefîlik ile ilgili tartışmalar bazen bu kavramın bir zihniyete mi yoksa mezhebe mi karşılık geldiği ile ilgili olarak yaşanırken bazen de bu olgu, İslam düşünce tarihinde yer edinmiş birtakım önemli isimlerle ilişkili olarak gündeme getirilmektedir. Bu kavramla adı en sık anılan isim olarak ise karşımıza İbn Teymiyye (ö. 728/1328) çıkmaktadır. Bu nedenle makalemizde Selefîliğin teorisyeni ve en güçlü temsilcisi olarak görülen İbn Teymiyye’nin eserlerinde Selefîlik/Selefiyye kavramının nasıl ve hangi anlamlara karşılık gelecek şekilde kullanıldığı mercek altına alınmıştır. Bu kullanımdan hareketle Selefîlik kavramı analiz edilirken konu ile yakından ilgili aynı zamanda İbn Teymiyye’nin kavram setinin en önemli yapıtaşlarından biri olan selef kavramı da tartışmaya dâhil edilerek konunun etraflı bir biçimde ele alınması sağlanmıştır. İbn Teymiyye’nin selef ve Selefiyye kavramlarını kullanım şekline bakıldığında karşımıza çıkan ilk husus, Selefiyye kavramına nispetle selef kavramının çok daha fazla kullanılmış olmasıdır. Böylece İbn Teymiyye düşüncesinde selef kavramı, gelenekteki kullanımına da uygun bir biçimde ilk asırlarda yaşamış İslam toplumunu ve bu toplumun ortaya koyduğu din anlayışını ifade etmektedir. Çoğunlukla terkip halinde yer verilen Selefiyye kavramının ise İbn Teymiyye döneminde varlık kazanmış sınırları belirli bir ekol veya yapıdan ziyade bir zihniyeti ve düşünme biçimini yansıtır bir biçimde kullanıldığı görülmektedir. Özet: Mezhepler, din anlayışlarındaki farklılaşmaların kurumsallaşmasıyla ortaya çıkan beşer ürünü yapılardır. Farklı din anlayışlarının sistematik teoloji ve fıkıh üretmesi, kendi edebiyatını oluşturması, yayılma göstermesi ve diğer düşünce sistemlerinden ayrışması, mezhep adı verilen yapıların ortaya çıkış sürecinin en önemli dönüm noktalarıdır. Mezheplerin oluşum sürecini belirleyen en önemli değişkenlerden biri de mezhebin üzerine oturduğu zihniyettir. Bilinmektedir ki mezhepler, örtük referans sistemi olan zihniyetlerin görünür hale gelmesiyle varlık alanına çıkmaktadır. Dolayısıyla her mezhebin dayandığı bir zihniyet vardır ancak her zihniyet mezhep olma noktasına gelememiştir. Bazı zihniyetler, farklı mezheplere değişik tonlarda etkide bulunmuş olmakla birlikte bazıları sadece bir mezheple anılma gibi bir durumla karşı karşıya kalmıştır. Aslında bir zihniyet olan ama mezhep olup olmadığı ile ilgili önemli tartışmalara konu edinmiş düşünme biçimlerinden biri de Selefîliktir. Her ne kadar daha eskilere gidildiğinde literatürde “es-selefiyye” şeklinde bir kullanıma rastlansa da bir tür din anlayışı ya da zihniyet olarak Selefîliğin kendi varlığını hissettirmesi, XVIII. ve XIX. yüzyıllarda gerçekleşmiştir. Yine bu dönemlerden itibaren Selefîliğin tanımlanmasına dair tartışmaların baş gösterdiği bilinmektedir. XX. yüzyılın ikinci yarısından itibaren ise Selefîlik, gerek İslam dünyasının gerekse Batı’nın gündeminde yoğun bir biçimde yer almaya başlamıştır. Bu durum, Selefîliğin tanımlanması çabalarını doğal olarak beraberinde getirmiştir. Böylece Selefîlik, mezhep, ideoloji, din anlayışı ve zihniyet gibi yapılarla ilişkilendirilerek tanımlanma denemelerine tabi tutulmuştur. Bu doğrultuda Selefîliğin Ehl-i Sünnet, Ehl-i Hadis, Hanbelîlik ve Vehhabilik gibi yapılarla dirsek teması kurularak ya da doğrudan bu yapılardan birine indirgenerek tanımlanmaya çalışıldığı da görülmektedir. Böylece Selefîlilk bazen İslam düşünce tarihinin ilk devirlerine kadar geri götürülmekte bazen de Ehl-i Sünnet gibi birçok siyasî-itikadî ve fıkhî yapıyı bünyesinde barındıran çok katmanlı yapılarla özdeşleştirilmektedir. Selefîliğin tanımlanması çabaları doğrultusunda ayrıca klasik İslam düşüncesinde söz sahibi olmuş ya da modern dönemlerde adından söz ettirmiş birçok ismin gündeme getirildiği görülmektedir. Ahmed b. Hanbel, İbn Teymiyye, İbn Kayyım el-Cevziyye gibi isimlere ek olarak Emîr es-San’ânî, Muhammed b. Abdilvehhâb, Muhammed eş-Şevkânî, Şeyh Abdülazîz b. Bâz ve Muhammed Nâsıruddîn el-Elbânî gibi isimler, bu süreçte sık bir biçimde anılmaktadır. Bu isimler arasında İbn Teymiyye’nin özel bir yerinin olduğunu hemen belirtmek gerekir. Zira İbn Teymiyye gerek İslam düşünce tarihi gerekse Ehl-i Hadis-Hanbelî gelenek açısından önemli bir figür olarak yer edinmiş ve birçok konu bağlamında adından söz ettirmiştir. Hanbelî din anlayışının teorisyeni, Yeni Hanbelîliğin kurucusu gibi misyonlar yüklenen İbn Teymiyye’nin Selefîliğin de kurucu figürü ve en önemli temsilcisi olduğu iddia edilmektedir. Modern dönemlerde Selefîlik ile ilgili fikir beyan edenlerin çok büyük bir kısmı, İbn Teymiyye’yi Selefîliğin merkezine yerleştirmekte ve bu zihniyetin kurucu ismi olarak takdim etmektedirler. Durum bu minval üzere olmakla birlikte Selefîlik adı verilen zihniyetle İbn Teymiyye’nin düşünce dünyası ve din anlayışı arasında ne tür bir ilişki olduğu sorunu, akademik çalışmalara konu edinilmemektedir. Halbuki son derece velüd bir müellif olan İbn Teymiyye’nin eserleri bu bakış açısıyla analiz edilmeli ve İbn Teymiyye-Selefîlik ilişkisine dair söylenecek olan her türlü söz, bu çabanın ardına bırakılmalıdır. Bu amaçla oluşturulan çalışmamız, İbn Teymiyye’nin eserlerinde selefiyye kavramının geçip geçmediği, geçmişse hangi anlamda ve nasıl kullanıldığı bir de selefiyyeye yüklenen anlamın günümüz Selefîliği ile ne derece örtüştüğü gibi tartışma konularını aydınlatmak üzere kurgulanmıştır. İbn Teymiyye’nin eserlerinde selefiyye şeklinde geçen kavramın anlaşılması, bu kavramın türetilmiş olduğu selef kelimesinin İbn Teymiyye tarafından nasıl kullanıldığının aydınlatılmasına bağlıdır. Zira İbn Teymiyye’nin eserleri tarandığında görülecektir ki o, selefiyye kelimesine oranla selef kelimesini çok daha fazla kullanmıştır. Hatta İbn Teymiyye’nin nadiren de olsa yer verdiği selefiyye kelimesi, bazı yerlerde selef kelimesinin anlam alanına göndermede bulunur bir biçimde konumlandırılmıştır. İbn Teymiyye’nin eserlerinde çokça yer verdiği selef kelimesini kullanım biçimine bakıldığında ilk olarak karşımıza İslam düşünce tarihinin ilk dönemlerinde yaşamış nesiller ve bu nesillerin ortaya koymuş olduğu din anlayışı çıkmaktadır. İslam düşünce tarihinde yer edinmiş diğer isimlerin de selef nesli ve bu neslin din anlayışı ile ilgili olarak benzer kanaatlere sahip oldukları görülmektedir. Yani genel kanaate göre de selef denilince özellikle ilk üç asır akla gelmiştir. Bununla birlikte İbn Teymiyye’nin hem selef neslini dönemlendirme hem de bu neslin din anlayışını tanımlama adına bazı girişimlerde bulunduğu görülmektedir. Buna rağmen İbn Teymiyye, bu konuda net bir tablo ortaya koyamamış ve özellikle de kimlerin selef nesline dahil olduğu yönündeki tespitlerinde zaman zaman çelişkiye düşmüştür. Yine de o çoğu zaman genellemelerde bulunarak selef kelimesinin anlam alanını ilk nesillerle sınırlı tutma yönünde bir tavır benimsemiştir. İbn Teymiyye’nin selef kelimesinin anlam alanının üzerine konumlandırdığı selefiyye kelimesi ise selef kelimesine oranla çok az kullanılmakta ve daha çok terkip halinde yer verilmektedir. Bu durum da İbn Teymiyye’nin selefi düşüncesini etkileyen temel faktörün sistemli bir yapı halindeki selefiyye değil de selef olgusu olduğuna işaret etmektedir. Bu tespitler, Selefîliğin bir mezhep olduğu ya da İbn Teymiyye zamanında temsil imkânı bulduğu gibi iddiaların da yeniden gözden geçirilmesini zorunlu kılmaktadır. |