Paulus: İsa Mesih’in Elçisi miydi?

Autor: Zafer Duygu
Přispěvatelé: Edebiyat Fakültesi
Jazyk: turečtina
Rok vydání: 2019
Předmět:
Zdroj: Volume: 7 627-662
Cedrus
ISSN: 2147-8058
2148-1431
Popis: Paulus, birçok araştırmacıya göre geleneksel Hristiyanlığın kurucusudur. Çünkü İsa’nın tarih sahnesinden çekilmesi sonrasında, “İsa Mesih’in hizmetkârı” (δοῦλος Χριστοῦ Ἰησοῦ) ve “ulusların havarisi” (ἀπόστολος τῶν ἐθνῶν) olduğu iddialarıyla ortaya çıkmış; Mesih’in ölümü ve dirilişi rivayetlerine soteriyolojik anlamlar yüklemiştir. Geleneksel Kilise ise Paulus’un bu doğrultudaki teolojik görüşlerini esas almaktadır. Ancak tarihsel açıdan bakıldığında burada birçok soru yükselmektedir. Bunlar arasında iki tanesi bilhassa öne çıkmaktadır. Birinci olarak, Paulus’un Mesih’in şahsiyeti ve öğretileri ile Yahudi Yasası ve kurtuluş kavramı gibi olgulara yönelik savları, bizzat İsa’nın yaşamı sırasında vaaz ettiği öğretilerle çelişmektedir. İkinci olarak, Elçilerin İşleri Kitabı’nda verilmek istenen temel mesajın tersine, Paulus’un İsa’nın havarileriyle hiçbir zaman “birlik” içinde hareket etmediği ve onlarla “din kardeşi” olmadığı, fakat aksine onlar tarafından adeta “düşman” olarak görüldüğü anlaşılmaktadır. İsa ve Paulus çağında, Galilaia (Celile), Samareia (Samiriye) ve Kudüs’ü de içeren Ioudaia (Yahudiye) gibi bölge ve eyaletlerden oluşan Filistin, Romalıların kontrolü altındadır. Nitekim Paulus ile Kudüs havari cemaati arasında siyasi duruşları itibariyle de ciddi farklar göze çarpmaktadır. Bu bağlamda anlaşıldığı kadarıyla Paulus, Mesih’e iman ettiği iddiasının öncesinde de sonrasında da, I. yüzyılın birinci yarısında Romalıların ve ayrıca Romalılar adına yönetici güç olarak bölgede varlık gösteren Herodesler ile Yüksek Rahip tarafından oluşturulan siyasi otoritelerin bir temsilcisi olarak hareket etmiştir. Roma iktidarını benimsemeyen bağımsızlık yanlısı Yahudi cephesi açısından ise Mesih kavramı siyasi direniş düşüncesinin sembolü olmuştur. Dolayısıyla, Paulus’un siyasi kişiliği ve faaliyetleri; hem Yeni Ahit metinlerine yansımayan muhtemel amaçlarının ortaya konulması, hem de Hristiyanlığı ortaya çıkaran gelişmelerin anlaşılması açısından önem taşımaktadır.
According to many scholars, Paul is the true founder of Christianity, because after Jesus withdrew from history, he came in view with the claim to be the “servant of Jesus Christ” (δοῦλος Χριστοῦ Ἰησοῦ) and “the Apostle of the Gentiles” (Ἀπόστολος τῶν ἐθνῶν); and he also gave new soteriological meanings on the accounts of the death and resurrection of Christ. Thus the traditional Church is based on the theological opinions of Paul accordingly. But historically, many questions come to the surface and two of them stand out. Firstly, Paul’s claims on the personality and doctrines of Christ and on the Jewish Law and the phenomenon of the salvation disagree with the doctrines preached by Jesus in his lifetime. Secondly, the contrary to the basic message of the Book of the Acts of the Apostles it is understood that Paul never acted in unity with the original apostles of Jesus and that he was not their coreligionists but was strongly opposed by them. In addition to this, the ancient Palestine is under Roman occupation during the time of Jesus and Paul, and there are serious politically differences between Paul and the apostolic community in Jerusalem. It is observed that both before and after his claim that he believed in Christ, Paul acted as a member of the occupant or collaborator front that was represented by the Romans, Herodians and High Priest in Palestine in the first half of the first century. As for the terms of the anti-occupation front, the concept of the Messiah was thesymbol of the goal of political independence. In this context, the political personality and political activities of Paul is important for both detecting his covert purposes and the birth of Christianity
Databáze: OpenAIRE