Popis: |
Asr-ı saadet ve onu takip eden birkaç asırda İslami ilimlerin net bir şekilde taksim edildiği ve birbirlerinden kalın çizgilerle ayrıldığı söylenemez. Bundan dolayı ilk dönem Müslüman âlimlerin genelde bu ilimlerin tamamını tahsil ettikleri ve farklı alanlarda eserler telif ettikleri görülür. Daha sonra İslam dininin temel hükümleri genel olarak itikad/akaid, amel ve ahlak şeklinde üç grupta değerlendirilmiştir. Bunlardan itikadî konular İslami ilimler içerisinde Akaid ve Kelam ilminin, amelî konular Fıkıh ilminin ve ahlak alanı da Tasavvuf ilminin uğraş alanı olmuştur. İlimlerin tasnif edilmesi ile her bir ilim dalında temayüz etmiş ilim adamları ortaya çıkmaya başlamıştır. Bununla beraber ilimlerin farklı kategorilerde ele alınmaya başlandığı dönemlerde de bazı âlimlerin yine İslami ilimlerin farklı dallarında eserler yazdıkları, bazı âlimlerin ise daha çok derinleştiği alanda eser telif ettikleri görülmektedir. Hanefî fakihi olan Debûsî’nin (ö. 430/1039) de fıkhın fürû ve usul alanında öne çıkmış olmakla birlikte tasavvuf/ahlak konusunda da derin bilgiye sahip olduğu bu alanda kaleme aldığı “el-Emedü’l-Aksâ” adlı eserinden anlaşılmaktadır. O, bu eserinde ele aldığı tasavvufî konuları sûfî müelliflerden hiç de geri kalmayacak şekilde ortaya koymakta, kişiyi felaha veya azaba götürecek amelleri ayrıntılı olarak açıklamaktadır. Debûsî, ele aldığı konularla ilgili açıklamalarında konuya dair birçok ayet ve hadise de eserinde yer vermektedir. Bu konuda dikkat çeken bir husus ise Debûsî’nin bu eserinde, Hz. Peygambere aidiyeti konusunda şüpheler barındıran, muhaddislerce zayıf, hatta uydurma sayılan bir kısım rivayetleri doğrudan Hz. Peygambere nispet ederek aktarmasıdır ki, bu husus bir kısım tasavvuf kaynaklarında da sık rastlanan bir durumdur. Bu şekilde eleştiri konusu olabilecek bazı hususlara rağmen Debûsî’nin kaleme aldığı ve genel olarak tasavvufa dair konuları işlediği el-Emedü’l-aksâ isimli eseri, birçok yönüyle ele alınmaya ve kendisinden istifade edilmeye değer önemli bir kaynak konumundadır. Aynı şekilde bu eser, genel olarak fakihliği ile tanınmış olan Debûsî’nin tasavvufî yönünü de ortaya koyması yönüyle dikkat çekicidir. |