Alâüddevle Simnânî’nin Tasavvufî Eğitim Anlayışı Bağlamında Âhiret
Autor: | ZÜMRÜT ORHAN, Kübra |
---|---|
Jazyk: | turečtina |
Rok vydání: | 2019 |
Předmět: |
cennet-cehennem
doomsday simnânî world mystical training lcsh:Islam. Bahai Faith. Theosophy etc âhiret Religion kıyâmet seyrüsülûk Din Bilimi lcsh:BP1-610 ölüm tasavvuf death dünya Ṣūfism Simnānī World Hereafter Death Doomsday Paradise-Hell Mystical Training ṣūfism Tasavvuf Simnânî Dünya Âhiret Ölüm Kıyâmet Cennet-Cehennem Seyrüsülûk Seyrüsülûk hereafter paradise-hell simnānī |
Zdroj: | Cumhuriyet İlahiyat Dergisi, Vol 23, Iss 1, Pp 375-393 (2019) Volume: 23, Issue: 1 375-393 Cumhuriyet İlahiyat Dergisi |
ISSN: | 2528-9861 2528-987X |
Popis: | İslâm’da iman edilmesi emredilen esaslardan biri olan âhiretle ilgilimeseleler hem kelamcılar hem de sûfîler tarafından çeşitli yönleriyle elealınmış ve zaman zaman farklı yorumlara konu olmuştur. Âhiretle ilgili temelmeselelerde İslâm âlimleri arasında görüş birliği olmakla birlikte ayrıntıyainildikçe pek çok ihtilafın bulunduğu görülmektedir. Âhiret hayatının çeşitlimeselelerini eserlerinde konu edinen sûfîlerden biri de Alâüddevle Simnânî’dir(ö. 736/1336). Simnânî, İlhanlılar döneminde, bugünkü İran topraklarındayaşamış bir Kübrevî şeyhidir. Gençliğinde, on yıl kadar Budist İlhanlı hükümdârı Argun Han’ın(1284-1291) hizmetinde bulunduktan sonra yaşadığı mânevî bir hâl üzerinetasavvufa yönelmiştir. Bir müddet meşrebine uygun bir mürşid aradıktan sonraBağdat’ta bulunan Kübrevî şeyhi Nûreddîn Abdurrahmân İsferâyînî (ö. 717/1317)ile tanışarak ona mürîd olmuş ve seyrüsülûkünü tamamlamıştır. İrşâd icâzeti almasınınardından şeyhinin isteğiyle memleketine dönerek vefat ettiği 736/1336 tarihinekadar Sûfîâbâd’daki hankāhında mürîd yetiştirmek ve eser te’lîf etmekle meşgulolmuştur. Simnânî gerek yetiştirdiği müridler gerek yazdığı eserlerle hem kenditarikatına hem de genel tasavvuf tarihine önemli katkılarda bulunmuştur.Âhiretle ilgili olarak Simnânî’nin, özellikle dünyanın hakikati ve âhiretkarşısındaki konumu, ölüm, kıyâmet ve çeşitleri, cennet ve cehennemin bugünmevcudiyeti ve bulunduğu yer konusundaki görüşleri dikkat çekmektedir. Bumakalede onun zikredilen meselelere bakışı eserlerinden hareketle konu edilmişve konuyla ilgili görüşleri kendi sülûk anlayışı bağlamındadeğerlendirilmiştir.Özet: Alâüddevle Simnânî (ö. 736/1336), hicrîyedinci yüzyılın ikinci yarısıyla sekizinci yüzyılın ilk yarısı içinde kalanbir zaman diliminde, bugünkü İran topraklarında, İlhanlılar’ın hüküm sürdüğübir dönemde yaşamıştır. Ailesinin İlhanlı sarayıyla olan irtibatı, babasının veamcasının idârî vazifeleri, kendisinin de istek ve gayretleri neticesinde onbeş yaşlarındayken Argun Han’ın (1284-1291) hizmetine girmiş ve kısa süredeonun yakınlığını kazanmıştır. On sene kadar ona hizmet etmesinin ardındanyaşadığı mânevî bir hâl üzerine gönlü, içinde bulunduğu hayattan soğumuş,tasavvufî bir hayata meyletmiştir. O sıralarda yakalandığı ve doktorlarıntedavi edemediği hastalığı bahane ederek, iyileştikten sonra geri dönmekşartıyla, Argun Han’ın yanından ayrılarak memleketi Simnân’a doğru yolaçıkmıştır. Saraydan ayrıldıktan kısa bir süre sonra iyileşmiş fakat geridönmemiştir. Ramazan ayının başında, Simnân’a ulaşmış, resmî kıyafetleriniçıkararak Ebû Tâlib Mekkî’nin Kūtu’l-kulûb adlı eserini esas alaraknefis terbiyesine başlamıştır. Bir müddet kendi kendine nefis terbiyesiyle veşer‘î ilimleri tahsille meşgul olduktan sonra, Kübrevî şeyhi NûreddinAbdurrahmân İsferâyînî’nin (ö. 717/1317) müridlerinden biriyle tanışmıştır.Daha sonra İsferâyînî’yi merak etmiş, onu ziyaret maksadıyla Bağdat’a doğruyola çıkmıştır. Ancak durumdan haberdar olan Argun Han, Simnânî’nin Bağdat’agitmesine engel olmuş, onu yolda yakalatarak bir müddet yanında alıkoymuştur.Simnânî, bir süre sonra Argun Han’ın yanından kaçarak Simnân’a dönmüş veİsferâyînî’ye durumu anlatan bir mektup yazmıştır. Bunun üzerine İsferâyînî,Simnânî’ye gönderdiği cevâbî mektubunda Bağdat’a gelmesine gerek olmadığını,kendisinin mânen onun yanında olacağını söyleyerek seyrüsülûke başlamasınıemretmiştir. Simnânî, şeyhiyle yüz yüze buluşma imkânı bulamadığı bu dönemdehem mektup hem de mânevî âlemde işaret yoluyla onunla olan bağını canlıtutmuştur. Daha sonraları Simnânî, iki kere şeyhini ziyaret etmeye muvaffakolmuş ve ondan irşâd icâzeti almıştır.Simnânî, irşâd icâzeti almasının ardından şeyhinin emriyle memleketiSimnân’a dönerek burada mürîd yetiştirmek ve eser te’lif etmekle meşgulolmuştur. Çok sayıda mürîd yetiştiren ve günümüze ulaşan eserlerinin sayısıdoksan civarında olan Simnânî, hem Kübreviyye tarikatı içerisinde hem de geneltasavvuf tarihi içerisinde önemli bir yere sahiptir. Kübreviyye içerisindekiönemi öncelikle tarikatın günümüze ulaşan kollarının kendisine dayanıyorolmasından kaynaklanmaktadır. Bu anlamda Simnânî, kendi tarikatı içerisindekilit bir isimdir. Bunun yanı sıra bazı görüşlerinin Kübreviyye’nin Hemedâniyyekolunun kurucusu Seyyid Ali Hemedânî (ö. 786/1385) ve Nûrbahşiyye kolununkurucusu Muhammed Nûrbahş (ö. 869/1464) gibi tarikatın önde gelen isimleriüzerindeki tesiri de onun tarikatı içindeki etkisini göstermesi bakımındanönemlidir. Genel tasavvuf tarihi açısından bakıldığında, Simnânî’yle ilgili ilkdikkati çeken ve en çok üzerinde durulan husus, varlık konusundaİbnü’l-Arabî’ye (ö. 638/1240) yönelttiği eleştirileridir. Bunun yanı sıra onuntasavvufa en büyük katkısı, başta Nakşbendiyye tarikatının kurucusu BahâeddînNakşbend’in (ö. 791/1389) önde gelen müridlerinden Muhammed Pârsâ (ö. 822/1240)olmak üzere pek çok sûfî üzerinde etkili olan letâif anlayışıdır. Ayrıcaricâlü’l-gayb hakkındaki düşünceleri ve onlar hakkında kendi mânevîtecrübelerine dayanarak verdiği bilgiler de kendisinden sonra gelen sûfîlerietkilemiştir. Mânevî tecrübelerini ayrıntılı olarak yazması, tecellî esnâsındayaşanan hâllere dâir açıklamaları, nûrun hakikati ve nûrların tafsiline dairgörüşleri ile Kübreviyye tarikatında önemli bir yeri olan havâtır konusundakigörüşleri de onun tasavvuf tarihine yaptığı katkılar arasında zikredilebilir.Tasavvufun pek çok konusuna eserlerinde yer veren Simnânî, âhiretle ilgilimeseleleri de kendi sülûk anlayışı çerçevesinde ele almıştır. Dünya ve âhiretbirbirinden ayrı düşünülemeyeceği için onun âhiret anlayışı ele alınırken aynızamanda bu dünyaya bakışı da konu edilmiştir. Simnânî, dünyanın birbirindenfarklı üç vechesi olduğu kabulünden hareket ederek insanın dünyayla olanilişkisinin de bu üç vecheye göre farklılık kazanması gerektiğinisöylemektedir. Bunlardan ilki dünyanın âhiretin tarlası oluşu, ikincisidünyanın terk edilmesi gereken bir yer oluşu, üçüncüsü de aslında birhakikatinin bulunmayışıdır. Ona göre âhiret sürekli ve dâimî bir ândanibâret iken dünya hayatı geçmiş ve gelecekle kayıtlıdır. Aslında geçmiş vegelecek olmadığına göre dünya hayatının da hakiki bir varlığı bulunmamaktadır.Simnânî ölüm ve kıyâmet konusunu kendi tasavvufî eğitim anlayışıbağlamında birbiriyle iç içe ele almaktadır. Ölümü, biri zorunlu (ızdırârî)diğeri irâdî (ihtiyârî) olmak üzere ikiye ayıran tasavvuf erbâbının bu kabulüneuygun bir şekilde inceleyen Simnânî, kıyâmeti de küçük, orta ve büyük olmaküzere üçe ayırmaktadır. Buna göre irâdî ölümle nefsinin hevâ ve hevesini, kötüsıfatlarını zayıflatan sâlik, küçük kıyâmetin ahvâlini müşâhede eder. BöyleceKur’ân-ı Kerîm’de zorunlu ölümün ardından yaşanacağı bildirilen her şeyi irâdîölümle müşâhede eden sâlik, bir daha geri dönüşü olmayan zorunlu ölümü tatmadanevvel gerekli tedbirleri almak için fırsat kazanmış olur. Kıyâmet konusundaSimnânî’nin üzerinde durduğu bir diğer mesele, kıyâmetin çeşitleridir.Kıyâmetin farklı isimlerinden hareketle her biri insanda bulunan latîfelerdenbiriyle irtibatlı olan farklı kıyâmetler olduğunu söyleyen Simnânî, bunlardanher birinden kurtuluşun da farklı bir amelle mümkün olduğu kanaatindedir.Âhiretleilgili olarak Simnânî’nin üzerinde durduğu hususlardan biri de cennet vecehennemin bugünkü mevcudiyeti meselesidir. Konuyla ilgili tartışmaya kendikeşfine dayanarak katılan Simnânî, cennet ve cehennemin bugün mevcut olduğukanaatindedir. Simnânî, bu konudaki keşfini, onu destekleyen âyet, hadis ve haberlerlebirlikte aktarmaktadır. Bunun yanı sıra, biri âfâkta diğeri enfüste olmak üzereiki cennet ve iki cehennemin varlığını kabûl eden Simnânî’ye göre enfüsündekicennete girip orada cemâlullâhı müşâhede edemeyen kimsenin âfâktaki cennetegirmesi çok bir anlam ifâde etmemektedir. Kişinin enfüsündeki cennete girmesiise kendi zâhirinden bâtınına yapacağı yolculukla mümkündür. Bu yolculuk daancak irâdî ölümle gerçekleşmektedir. The hereafter, one of the mainpillars of Islam, has been discussed by both theologians and Ṣūfīs from variousangles and interpreted in many different ways. Although there is consensus onthe main subjects, there are a lot of controversies in details. One of theṢūfīs who authored on diverse problems over the hereafter is ʿAlāʾ al-Dawlaal-Simnānī (d. 736/1336). He was a Kubrawī shaykh during the Īlkhānidera. He inclined towards the Ṣūfī path after serving the Buddhist rulerArghun (r. 1284-1291) for ten years, thanks to a spiritual experience he had.He met with Nūr al-dīn ʿAbd al-Raḥmān al-Isfarāyīnī (d. 717/1317), a Kubrawīshaykh based in Baghdad, and became a disciple of him, granted ijāza (acertificate of authority) from him. Upon his shaykh’s order, he turned back tohis hometown and spent his life until his death, in his Ṣūfī lodge raisingdisciples and writing works. He had contributed greatly both to his own orderand to the literature of Ṣūfism with his disciples andwritten works. As regards to the hereafter, his opinions on the reality of thisworld and its position against the next, death, the doomsday and its kinds, theexistence of the paradise and the hell today and their present location areremarkable. In this article, his views over those problems are discussed in thecontext of his understanding of mystical training.Summary: ʿAlāʾ al-Dawla al-Simnānī (d.736/1336) lived between the second half of the seventh century (h.) and thefirst half of the eighth century, in today’s Iran, during reign of theĪlkhānid’s. Thanks to the connection of his family to the Īlkhānid court, hisfather and uncle’s administrative positions at the court and his will andefforts, he started to serve Arghun (r. 1284-1291) around the age of fifteenand gained his personal intimacy. After serving him for ten years, heexperienced a spiritual transformation and inclined towards a mystical life. Heleft Arghun for his hometown Simnān, on the pretext of his disease thatcourtier doctors could not treated, but under the condition that he would turnback after he recovered from the disease. He got better just after a while butdid not return. He arrived Simnān at the beginning of a holy month of Ramadan,took off his formal clothes and began to mystical training himself basedon Abū Ṭālibal-Makkī’s Qūt al-qulūb. After a while, hemet with one of the disciples of Nūr al-dīn ʿAbd al-Raḥmān al-Isfarāyīnī (d. 717/1317) andwondered about him. Then left Simnān for Baghdad with the intention of visitinghim. However, Arghun was informed about this and prevented him from going toBaghdad, withholding him for some time. After a while, Simnānī escaped fromArghun and returned to Simnān and wrote a letter to al-Isfarāyīnī on this incident. Inresponse, al-Isfarāyīnī said that he does notneed to visit Baghdad, al-Isfarāyīnī would be with himspiritually and ordered him to start his training. Simnānī kept his connectionalive with his shaykh during this period via letters and spiritual meetings buthe could not meet with him face to face. Afterwards, he could meet him twiceand granted ijāza from him.After that, upon his shaykh’sorder, he turned back to Simnān and engaged with disciples’ mystical trainingsand authoring books. He gained an eminent position in both his order and historyof the Ṣūfism, upbringingtoo many disciples and writing around ninety works. His importance in theKubraviyya rooted firstly in the fact that the extant sub-branches of the orderhave him in their silsila (spiritual genealogy). In thisregard Simnānī is a key actor within his order. Besides, it is significant thathe had great impact on the founders of two branches of the Kubraviyya, i.e.Sayyid ʿAlī Hamadānī (d. 786/1385) and Muhammad Nurbakhsh (d. 869/1464)that indicating his influence among the order itself. When examined from theangel of the history of the Ṣūfism, the most apparent and distinctive pointregarding Simnānī is his criticism against Ibn ʿArabī (d.637/1240) on the problem of being. Notwithstanding, his supreme contribution tothe Ṣūfism is his doctrine of latāif, which particularlyinfluenced Pārsā (d. 822/1240), a leading disciple of the founder of theNaqshbandiyya. Likewise his mystical experiences and thoughts on rijālal-ghāib had also influenced subsequent Ṣūfīs. His thoughts on theproblem of khawātir, which is crucial component of Kubravīpath, and detailed information given in his books regarding the lights (anwār)and the truth of nūr as well as his explanations about thesituations experienced during the manifestation of God can be listed among hiscontributions to the history of the Ṣūfism.Simnānī who wrote on variousproblems of Ṣūfism, dealt with the problem of the Hereafter in the context ofhis understanding of initiation. For the world cannot be disunited from theHereafter, as his understanding of the Hereafter is examined, his view of theworld is studied as well. With reference to the presupposition that there arethree distinct dimensions of the world, Simnānī says that man’s relationshipwith the world should be differentiated according to following three aspects:the world’s being a plantation for the hereafter, the world’s being a placethat should be abandoned and the world does not have a reality. According tohim the hereafter is a continuous moment, whereas the worldly life is bound bythe past and the future. Since the past and the future do not have a realbeing, hence the world as well does not have real being.Simnānī embraces the death andthe Doomsday in an intertwined fashion in the context of his own understandingof mystical training. Approvingly the consensus of the Ṣūfis, he divides thedeath into two: necessary and voluntary. And he divides the Doomsday intothree: big, middle and small. According to this, the wayfarer who has weakenedhis soul’s evil attributes via the voluntary death observes the situations ofthe small doomsday. Thereby the wayfarer who observed everything that isdepicted in the Quran that will be experienced after the necessary death, gainstime to take necessary precautions before the necessary death, which isirremediable. Another issue that Simnānī raises regarding the Doomsday is thesorts of the Doomsday. Based on the different names of the Doomsday, he saysthat there are different doomsdays each of which is related with one ofthe latāif situated among human faculties. Ultimatelysalvation from those doomsdays is possible with a different good deed. Anotherpoint that Simnānī comes up with is the problem of existence of the paradiseand the hell today. He thinks that the paradise and the hell both exist today,with reference to his own kashf. He relates this narrating theverses and the traditions, which support his view. Besides, he accepts thatthere are two paradises and hells, one is inside the human nature and the otheris out there. According to Simnānī, entering the outer paradise withoutobserving one’s inner paradise is nonsense. This is possible only through aspiritual journey from one’s external being into his/her internal being. In theend, this can only be accomplished via the voluntary death. |
Databáze: | OpenAIRE |
Externí odkaz: |