İslam Hukukunda Çocukluk ve Çocuk Evliliği

Autor: TAN, Oğuzhan
Jazyk: turečtina
Rok vydání: 2018
Předmět:
Zdroj: Cumhuriyet İlahiyat Dergisi, Vol 22, Iss 2, Pp 783-805 (2018)
Volume: 22, Issue: 2 783-805
Cumhuriyet İlahiyat Dergisi
ISSN: 2528-9861
2528-987X
Popis: Çocuk evliliği, tarih boyunca farklı toplumlarda bilinen ve uygulanan sosyal bir olgu olsa da son zamanlarda, modern duyarlılıkları giderek daha fazla rahatsız eden bir hal almıştır. Son iki asır öncesine kadar, Avrupa hukuki düşüncesinde çocuklar yargı önünde farklı bir muamele görmelerine imkan veren istisnai bir statüye sahip değildi. Diğer taraftan, İslam hukukunun çocuklara, özel bir hukuki statü kazandırma konusunda bazı öncü adımlar attığını söyleyebiliriz. Nitekim, en eski İslam hukuku kitaplarının bile, insanın fiziksel ve zihinsel gelişim aşamalarına ve her bir aşamada ortaya çıkan hukuki hükümlere dair son derece teknik ayrıntılarla dolu olduğunu görebiliriz. Ancak çocuk hakları konusundaki bu erken farkındalığa rağmen, çocuk evliliği olgusu hem İslam toplumlarında hem de İslam hukukunda kendini gösterebilmiştir. Çünkü, İslam çocuk hukuku, ilk ortaya çıktığı dönemin kültürel şartlarından ciddi şekilde etkilenmiştir. Üstelik bu kültürel şartlar, İslam dünyası boyunca İslam çocuk hukukunun temel zemini olma işlevini sürdüre gelmiştir. Bu çalışma, alimlerin çocuk evliliğini delillendirmek üzere yapageldikleri bazı aşırı yorumları ortaya koymaya ve konuyla ilgili âyetleri metinsel bağlamıyla daha uyumlu bir şekilde okumaya çalışmaktadır.Özet: Her bağlam için geçerli olabilecek, standart bir çocuk tanımı yapmak göründüğünden daha güçtür. Bu nedenle çocuk araştırmaları sahasında çalışan akademisyenlerin, muhtelif sosyal disiplinler tarafından yapılacak herhangi bir çocuk tarifi konusunda memnuniyetsizlik içinde olması doğaldır. Diğer yandan, İslam hukukunda baştan beri ayrıntılı bir çocuk hukuku teorisi mevcuttur. İslam hukuk düşüncesinde, insanlar doğum ile yetişkinlik arasındaki gelişim döneminde üç aşamadan geçerler: Çocukluk (küçüklük), buluğ ve rüşt. Bütün fıkıh mezhepleri, insanın doğumu ile ergenliği arasındaki dönemde küçük çocuk sayılacağı kanaatindedirler. Bu çocukların mallarının en iyi şekilde idare edilebilmesi için yasal temsilcileri bulunmak zorundadır. Fakîhler çocuğun velisinin, özellikle de baba veya baba tarafından dedenin, velâyeti altındaki küçük çocuklar üzerinde mücbir bir yetkisi olduğu (velâyet-i mücbire) konusunda geniş bir fikir birliğine sahiptirler. Buna göre veliler, velâyetleri altında bulunan çocukları uygun gördükleri kişilerle evlendirme yetkisine de sahiptirler. Fakat zaman zaman beşik kertmesi olarak da anılan bu uygulama bir ön sözleşmeden ibarettir. Yani bu sözleşme doğrudan doğruya fiziksel boyutları da olan müşterek bir evlilik hayatını meşru kılmamaktadır. Çünkü cinsel hayatın ancak buluğdan sonra gerçekleşmesi ön görülmektedir. Modernite öncesi İslam tarihi boyunca, İbn Şubrume (ö. 144/761), Ebû Bekr el-Esamm (ö. 200/816) ve Osman el-Bettî (ö. 143/760) gibi bir kaç fakih dışında küçük çocukların evlenmesine kategorik olarak karşı çıkan kimselere pek rast gelinmemektedir.Hanefi mezhebinde, herhangi bir zihinsel özrü olmaksızın buluğa eren erkek ve kız çocuklar evlilik konusunda mücbir velâyetin kapsamı dışına çıkarlar. Bu, evlilik sözleşmelerini bizzat gerçekleştirebilecekleri anlamına gelmektedir. Fakat veli, uygunsuz bulduğu evliliğe karşı dava açarak bunu yargı yoluyla geçersiz kılma yoluna gidebilir. Diğer üç Sunnî mezhep ise erkek ve kız çocuklar arasında bir ayrım yapar: Buluğa eren erkek kendi evlilik akdini yapabilme hakkını elde ederken aynı durumdaki kız çocuklar velâyet altında kalmaya devam ederler. Şâfiʿî mezhebine göre, velâyeti gerekli kılan illet (bekaret) hâlâ geçerliliğini korumaktadır. Dolayısıyla veli, kızları evlendirme konusundaki icbâri yetkisini elinde tutmaya devam etmektedir. Bu durumda kızın rızasının alınması, akdin geçerliliği için şart olmaktan ziyade sadece nezaket gereğidir. Rüşte ulaşmak veya fizyolojik olgunlaşma sürecini tamamlamak ise İslam hukukunda evlilik için şart görülmemiştir.Modern zamanlara kadar geleneksel İslam hukukunun erken evlilik lehinde gösterdiği bu yaklaşımda herhangi bir değişiklik olmamıştır. 1917 yılında çıkan Hukuk-ı Aile Kararnamesi daha önce benzeri görülmemiş bir dizi düzenleme getirmiştir: İlk olarak, evlilik yaşı erkek için on sekiz kız için ise on yedi olarak belirlenmiştir. On sekiz yaşın altındaki erkeklerin hakimden evlenme izni alması; on yedi yaşından küçük kızların ise hem veli onayı hem de hakim iznine sahip olması zorunlu hale getirilmiştir. On iki yaşın altındaki erkekler ile dokuz yaşından küçük kızların ise asla evlendirilemeyeceği kararlaştırılmıştır.Mantıkî bağlam ve sentaktik yapı elverişli olmamasına rağmen fakihler çocuk evliliğini desteklemek üzere bazı Kur’ân âyetlerine (Nisâ 4/3-6, Nisâ 4/127, Talâk 65/4) referansta bulunmuşlardır. Makale içeriğinde detaylı şekilde açıklandığı üzere zorlama yorumlamalarda bulunmuşlardır. Bu makale, söz konusu âyetlere daha tutarlı bir yorum getirmeye çalışmaktadır. Aynı şekilde, Kur’an’ın çocuk evliliğini kolaylaştırıcı bir tavır içerisinde olmadığını, çocukların evlendirilebilmesi yönündeki yaklaşımların tarihsel ve kültürel şartlara bağlı olarak yapılan bazı zorlama yorumlara dayandığını ileri sürmektedir.Hz. ʿÂişe’nin Hz. Peygamber ile oldukça erken bir yaşta evlendiğine dair nakledilen rivâyet de konuyla ilgili olarak ileri sürülen başka bir argümandır. Bu rivâyetin sahih olduğuna inanılmaktadır. Buna rağmen ilginç bir şekilde bu rivâyet çok az fakih tarafından kullanılmıştır. Bunun sebebi, fakîhlerin Hz. Peygamberin mahremiyetinden bahsetmek istememeleri olabilir. Rivâyetin hücciyeti konusuna kuşkuya kapılmış olmaları da mümkündür. Söz konusu rivâyete daha yakından bakıldığında, ifadedeki menfi üslup hemen dikkat çekmektedir. Çünkü rivâyette Hz. ʿÂişe, Hz. Peygamberle evlendiği günü anlatırken sürekli olarak fizyolojik ve psikolojik açıdan olumsuz koşullardan bahsetmektedir. Nitekim Hz. ʿÂişe birden bire oynamakta olduğu salıncaktan alınmakta ve kendisinin de bilmediği bir yere doğru götürülmektedir. Rivâyet, sadece çocuk evliliğinin cevazını ortaya koymakla yetinmemekte, sanki aynı zamanda çocukların uygunsuz koşullardaki evlilik taleplerine bile itaatkar olmaları gerektiğini salık vermektedir. İçerik yanında teknik olarak bakıldığında bu rivâyet, haber-i vâhiddir. Çünkü rivâyet, sadece Hz. ʿÂişe tarafından bilinebilecek detayları içermektedir. Tarihî açıdan bir öneme sahip olmasına rağmen dinî hükümlere kanıt olma niteliğinden yoksundur. Çünkü bu rivâyette, râvi konuyla ilgili Hz. Peygamber’e ait resmi bir açıklamayı nakletmemekte; sadece kendi zaviyesinden maruz kaldığı bir durumdan bahsetmektedir.
Though the child marriage has been a social phenomenon known and practiced in different societies throughout history, it has recently been all the more offensive to modern sensibilities. Until the last two centuries, children did not enjoy an exceptional status entitling them to differential treatment before the judiciary in the European legal thought. On the other hand, Islamic law took pioneering steps in according children a special legal status. One can see that even the early books of Islamic jurisprudence were full of highly technical details on different stages of physical and mental development of human being along with legal provisions resulted from each stage. Despite this early awareness of child rights, the child marriage phenomenon was seen in both Islamic societies and Islamic law. Because Islamic child law has remained deeply influenced by the cultural aspects of the period in which it first emerged, and these aspects have continued to serve as the basis of child law in Islamic jurisprudence across the Muslim world. This study attempts to demonstrate some excessive interpretations through which jurists traditionally argued for child marriage and read the relevant verses more coherently with their textual context.Summary: Developing a one-size-fits-all definition of the term “child” is more difficult than one might think. That is why there might be seen a palpable dissatisfaction among the scholars of childhood studies with a child definition made by any social discipline. On the other hand, Islamic law has from the very beginning had a detailed theory of child law. According to Islamic legal thought, humans pass through three stages of development between birth and adulthood: minority, puberty, and mental maturity. All the schools of Islamic law agree that children are minors [saghīr] from birth to puberty. Minors must have legal representatives to manage their possessions in their best interest. Jurists had a large consensus on a guardian’s, and especially a father’s and paternal grandfather’s, authority to compel the minor children in his care (al-wilāya al-mujbira), such that he can even give them in marriage to whomever he sees fit. However, such a betrothal is perceived to be a preliminary contract that does not directly result in a joint marital life. In premodern Islamic history, only a few early scholars such as Ibn Shubruma (d. 144/761), ʾAbū Bakr al-Asamm (d. 200/816), and ʿUthmān al-Battī (d. 143/760) were categorically against the marriage of minor children.In Ḥanafī opinion, girls and boys who have reached puberty with a sound mind (as being āqiland āqila), are then free of guardianship in terms of marriage, which means that they are able to conclude their marriage contract themselves. But the guardian still holds the right to proceed legally against marriage if he finds it inappropriate. The other three Sunnī madhhabs differentiate between male and female: while a male can make a marriage contract by himself after puberty a female remains perpetually under guardianship. Shāfiʿī school believes that the legal cause requiring guardianship (virginity) still exists, so, the guardian keeps holding his compulsory authority to marry girls off, and that obtaining her consent is just complimentary rather than necessary for the validity of her contract. It is not a requirement of marriage to acquire rushdor to complete the process of physiological maturation. Traditional Islamic law has not exhibited any divergence from its pro-early marriage position until modern times. The 1917 Ottoman Decree of Family Law, issued a set of unprecedented rulings: First, in order to be capable of marriage, a male had to have reached the age of eighteen, and that a female had to have reached the age of seventeen. A boy under the age of eighteen had to obtain a judge’s permission to marry, and a girl under the age of seventeen was required to have both the consent of her guardian and the permission of a judge. It further added that a boy under the age of twelve and a girl under the age of nine could never be married off. Although neither of logical context and syntactical structure serves them, jurists have used some Qur’anic verses (al-Nisā 4/3-6, al-Nisā 4/127, al-Talāq 65/4) in support of child marriage. However, this article tries to bring a more coherent interpretation to these verses. It also asserts that the Qur’an does not overtly facilitate the child marriage but, in fact, the scholars premise their pro-child marriage stance on some strained interpretations which are pretty acceptable to the cultural setting of their time. The narrative about ʿĀisha’s early marriage to the Prophet is another argument. This narrative is strongly believed to be authentic, however, very few jurists have referred to it arguably because they didn’t want to talk about the privacy of prophet or they were critical about the authoritativeness of narration. Taking a closer look at the narrative one can notice a significant negativity at the turn of phrase. Because ʿĀisha talks about physiologically and psychologically adverse conditions surrounded her in a fashion pleading for mercy and empathy of the audience. According the details came up in the narrative, while she was innocently playing with her friends, ʿĀisha was suddenly taken out of the swing knowing nothing about what would happen next. Narrative seems to impose not only permissibility of child marriage but also overstates that children must be obedient and resilient for marriage even in inappropriate conditions. The narrative is technically a kind of khabar al-wāhid(one transmitter's report). So, even though it has a historiographical significance, it lacks the quality of being evidence for the religious provisions. Because she is not transmitting in this narrative an official statement of the prophet, so to say, on the issue; but she is talking about an event that she was exposed.
Databáze: OpenAIRE